Gazeteci yazar Zeynep Oral: Kadın olmak kitabım birkaç kuşak feminist yetiştirdi

Yaşar Kemal'den Salvador Dali'ye, Adamo'dan Kaptan Cousteau'ya… Eski albümlerinde kimler yok ki! Onun için kültür sanat dünyasının tanığı ve duayeni diyebiliriz. Meslek hayatında 60 yılı geride bırakan gazeteci yazar Zeynep Oral ile beraberiz. İnkılap Kitabevi'nden çıkan son kitabı 'Yaz Yüreğim Yaz' vesilesiyle hem kendi hikâyesini dinledik hem kültür sanat dünyasında bir yolculuğa çıktık.

1- BAZI insanlar size de hep varlarmış gibi geliyor mu Kültür sanat dünyamız için Zeynep Oral onlardan biri. Kâh Aziz Nesin'den kâh Joan Baez'den bahsediyor ama bakıyorsunuz zamansız bir genç kız gibi… Yazılarını takip edenler, onlarca kültür sanat etkinliğine nasıl yetiştiğini merak edebilir. Fiziksel olarak da onun için 'yaşsız' diyebiliriz. İnkılap Kitabevi'nden çıkan son kitabı 'Yaz Yüreğim Yaz' vesilesiyle bizi evinde ağırlarken mesleğe henüz başlamış birinin heyecanı ve enerjisiyle konuşuyor. Kitap, kadınların görünmez kılınan hayatlarını, özgürlük mücadelelerini ve susturulmuş seslerinden esinle yazdığı kısa öykülerden oluşuyor. Peki Zeynep Oral'ın kendi hikâyesi nasıl başlamış Eski albümleri açıyoruz…

Haberin Devamı

'EV KADINI' TABİRİ BENİHEP RAHATSIZ ETTİ

Oral, Almanya'da okumuş kimyager bir baba ile Dame de Sion Lisesi mezunu 'ev hanımı' bir ailenin iki kızından ikincisi olarak İstanbul'da doğuyor. İsyanı daha burada başlıyor…

Oral: "Okulda baba mesleği soruluyor söylüyorum ama anne mesleğine 'ev kadını' demek beni rahatsız ediyordu. Ne demek ev kadını! Annem evde bizden çok çalışıyor! Annemle babam birbirlerine çok âşıktı ama her sabah babam evden çıkarken melek annem 'Semihçiğim eve para bırakır mısın' dediği anda o aşk yok olurdu. O zaman hayatta kimseden, hele sevdiğim birinden asla para istememeye karar verdim." Aile, Oral beş yaşındayken babanın işleri sebebiyle İzmir'e taşınıyor. İzmir'de evden çok sokaklarda oynuyor. Zengin bir kültür ortamı da var: "Babamın çok güzel sesi vardı; bir akşam aryalar söyler, bir akşam Kuran, bir akşam Nazım Hikmet'ten şiirler okurdu. Halikarnas Balıkçısı misafir olarak gelirdi."

Zeynep Oral -Zeynep Bilgehan

EDEBİYATÇIDAN ÇOK GAZETECİYİM

"Son kitabımın ilk bölümünde 12 Eylül'ün bendeki tortuları, ikinci bölümde kadın öyküleri var. İçimde biriktirdiklerimden kadın olmanın binbir halinin ne kadar güçlüklerle ilerlemek olduğunu anlatmak için yazdım. Kendimi edebiyatçıdan çok gazeteci olarak görüyorum. Kitapları gazeteye sığamadığımda, bu hikâyeleri herkes bilsin diye yazıyorum. Vicdan sahibi herkes her haksızlığa karşı çıkmalı."

Haberin Devamı

Annesiyle...

2-HEP ERKEK ROLLERİ OYNARDIM

Bu tedrisat üstüne 10 yaşında sınavını kazanıp girdiği İzmir Amerikan Kız Koleji'nde okutulan derslerden çok kültür sanat kulüplerinin meraklısı oluyor. Oral, "Kolej toplumsal bilinç açısından beni çok etkiledi. Mottomuz 'Öğrenmek için girilir, hizmet etmek için çıkılır'dı" diyor: "Okulda ilgimi çeken tiyatro kulübü, müzik, modern dans kulübü, gazetecilik, kitap, folklor kulübüydü… İzmir'de o zaman bizim okulun seviyesinde İngilizce konuşan erkek okulu olmadığından, boyum da uzun olduğundan erkek rolleri de oynardım; evdeki oyunlarda hizmetçi, doktor, şoför, itfaiyeci olurdum."

SENE 1950'ler - Amerikan Kız Lisesi yılları

Haberin Devamı

ESKİ ALBÜMLERE YOLCULUK

Zeynep Oral, bugün meslekte 58 yılı geride bırakmış duayen bir isim… Yeni Gazete'den sonra 33 sene Milliyet'te çalıştıktan sonra 20 yıldır da Cumhuriyet gazetesinde yazıyor. Eski albümlerinde ne isimler var; Yaşar Kemal'den Salvador Dali'ye, Adamo'dan Kaptan Cousteau'ya… Diyor ki: "Bunca senede en önemli kültür ve sanat olaylarıyla içinde yaşadığımız politik, ekonomik, toplumsal olayların birbirinden soyutlanamayacağını, hepsinin bileşik kaplar düzeninde ilerlediğini, ve eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak sonuna kadar çalışmak gerektiğini gördüm. Kültür sanat gazeteciliğinde önemli olan etkinliğin hayatımıza nasıl dokunduğunu okura aksettirebilmektir. Eserler içimize dokunuyorsa, bize değiyorsa anlamı var. Misyonum kültürü sanatı mümkün olduğunca herkesin kılmak."

Haberin Devamı

Salvador Dali ile...
Kaptan Cousteau ile...
Yaşar Kemal ile...
Adamo ile...

3- SAHNEDE OYUNDAN ÇOK ETKİLENİNCE...

Ancak oyunculuk kariyeri oyunların içine fazla girmesi sebebiyle bir 'sahne kazası'yla son bulmuş. Oral anlatıyor: "Necati Cumalı'nın Boş Beşik oyununda 'Fatma' rolündeyim. Fatma hikâyenin sonunda kendini nehre atıyor ve boğuluyor. Sahnede beni nehirden çıkardıklarında oyuna kendimi o kadar kaptırmışım ki ölü olmama rağmen hıçkırıklarla ölümüme ağladım (gülüyor). Bir diğer sefer, 'Karaların Memetleri' oyununda perde açıldı. Kocam İlyas hasta. Ben koşarak sahneye giriyorum ama 'İlyas, İlyas kalk, bizim inek doğurdu' diyeceğime 'İnek inek kalk, bizim İlyas doğurdu' dedim. İneği kaldırtıp İlyas'ı doğurtunca tiyatrocu olamayacağıma karar verdim (gülüyor)."

Haberin Devamı

SENE 1950'ler -Amerikan Kız Koleji yılları 'Karaların Memetleri'oyunu

JOAN BAEZ KANKAM AZRA ERHAT SIRDAŞIM

"Leyla Gencer'le anne kız gibiydik. Aliye Berger'le geçirdiğim anılar bambaşka. Joan Baez kankam. Son zamanlarda çok telefonlaşıyor, dünyadaki gelişmeleri konuşuyoruz. Yaşar Kemal çok yakınımdı. Aziz Nesin öyleydi, Azra Erhat kimseye anlatmadıklarını bana anlattı. Milliyet Sanat'a Haldun Taner gelir Behçet Necatigil gider, Dağlarca gelir Yaşar Kemal giderdi… Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin… Biz onlarla beslendik. Çok yeri görmüş, gezmiş biri olarak Anadolu'da topraktan gelen bir bilgelik olduğunu söyleyebilirim."

Joan Baez ile...

4- PARİS YILLARI

Peki ne olacaktı Oral, "Genç yaştan itibaren para kazanmam gerektiği düşüncesiyle Fransızca dergilerden çevirdiğim yazıları Yeni Asır'a satmaya başladım. Fransızca'ya özel bir ilgim vardı ama gazetecilik aklımda yoktu" diye yanıtlıyor: "Ablam üniversite için Almanya'ya gitti. Beni de oraya göndermeyi teklif ettiler. Ben buna 'Hitler'in ülkesine gitmem!' diyerek başkaldırdım. Tiyatroyla ilgili bir şey yapmak istiyorum. Fransa'da 'Paris Yüksek Gazetecilik Okulu'nda tiyatro, dramaturji ve eleştirmenlik dersleri de olduğunu görünce oraya karar verdim. Sınavı kazandım. Sene 1964. Paris'e kapağı attığım gün kendi yaşıtlarımın benden bin kat daha çok şey bildiğini fark ettim ve kendime 'Her şeyi bir kenara bırakıp yalnızca öğreneceksin' dedim ve sinema, konferans, tiyatro, konser arşınladım."