Siyaset, hayatına çocukken giriyor. Henüz yedi yaşında, şehirlerini ziyarete gelen dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'i karşılamaya gittiklerini hatırlıyor. Çocukluğu Malatya'da geçiyor, 1970'lerin siyasi kutuplaşması ruhunda derin izler bırakıyor. "Elimizden kimse tutmayacağı için çok çalışmamız gerektiğini biliyorduk" diyerek göz doktoru oluyor ama siyaset de aklının hep bir kenarında… Son 10 yıldır Ankara Milletvekili olarak TBMM'de bulunan, iki yıldır ise CHP Grup Başkanvekilliği görevini yürüten Murat Emir ile Meclis'te bir araya geldik, eski albümleri karıştırdık…
1)- YENİ yasama yılı geçen hafta itibarıyla başladı. Milletvekilleri Ankara'ya döndü, Genel Kurul tartışmalarından komisyon toplantılarına hareketli bir gündem var. Faal çalışmasıyla dikkat çeken isimlerden biri CHP Grup Başkanvekili, Ankara Milletvekili Murat Emir… Onu Genel Kurul'da ya da grup toplantısında olmadığı bir zaman diliminde, bir basın toplantısı çıkışında yakalamayı başardık. Artık kıdemli isimlerden; 10 yıldır milletvekili olarak TBMM'de bulunuyor. Ancak siyasete olan ilgisi aslında çok daha gerilere gidiyor: "1977 seçimleri sonrası ailece Bülent Ecevit'i havaalanında karşılamaya gittiğimizi hatırlıyorum. Ecevit'in o geçişi, mavi gömleği, otobüsten el sallayışı, Karaoğlan hali gözümün önünde…" Hikâyeyi başa saralım; eski albümleri açalım.
Haberin DevamıCUMHURİYET AYDINLANMASI
Murat Emir, 1969 yılında, öğretmen bir baba ile ev hanımı bir annenin üç çocuğundan en küçüğü olarak Malatya'da dünyaya geliyor. Emir, "Arguvan-Hekimhan karışımıyım" diye başlıyor anlatmaya: "Cumhuriyet aydınlanmasının gerçek anlamda hissedildiği bir evde doğdum ve büyüdüm. Dar olanaklarla yaşama tutunup hayatlarını çocuklarını büyütmeye ve okutmaya adamış anne ve babanın evladıyım. Sevgi dolu bir evde büyüdüm. Çocukluğumun Malatya'sı, Doğu Anadolu Bölgesi'nin batısında, modernleşmeye yatkın, nispeten İsmet Paşa'nın Malatya'sıydı. İlkokulu Malatya'da bitirdim."
SENE 1970'ler
KUTUPLAŞMA ARTTI HUZUR BOZULDU
Huzurlu ortam 1970'lerin sonunda dağılmaya başlıyor: "İlk çocukluk yıllarım Türkiye'de terörün zirve yaptığı, bazı illerde katliamların yapılmaya başlandığı, herkesin mahallelere sıkıştığı bir döneme denk geldi. Özellikle Alevi öğretmenlere yönelik saldırılar artmıştı. Siyasetle tanışmam biraz da bu dönem oldu; bütün bu politik çalkantıları da çocuk gözüyle görerek siyasete merak duyuyordum. O kutuplaşmayı büyüklerinizle bizzat yaşadığınızda, evde konuşulduğunda, televizyon açıksa haberleri aldığınızda siyasetin sizin de ilginizi çekmemesi mümkün değildi. Sadece ben değil, etrafımdaki her çocuk ve genç, o politik iklimden derinden etkileniyordu. 10-15 yaş büyüklerim daha çok sosyalist hareket içindelerdi. Çoğunun yaşamı ortasından kırıldı, çok mağdur oldular."
Haberin Devamı2)- BASKICI DARBE YILLARI
Emir, "Maraş katliamından sonra Malatya, Çorum, Maraş gibi illerde toplumsal bloklaşmaların artmasıyla küçük kentlerden büyük kentlere göçler başladı" diye devam ediyor: "Ailem çocuklarını sağ salim okutmak, Cumhuriyet aydınlanmasına uygun modern yaşama bir ucundan tutunmak gayretindeydi. Büyük ablam üniversiteyi kazanmıştı. Biraz da küçük kentin kutuplaşmasından kurtulmak için 1979 yılında ailece Ankara'ya taşındık. 1980 darbesi Türkiye'deki toplumsal kutuplaşmayı ve silahlı çatışma ortamını bitirmiş olmakla birlikte özgür düşüncenin ve siyasal yaşamın da üstünden geçti. Televizyonda sürekli üniformalarıyla orgeneralleri gördüğümüz, herkesin devletten korktuğu, birçok kişinin işinden atıldığı, cezaevine girdiği baskıcı bir dönemdi. Özal'lı yıllar benim lise ve üniversite dönemime denk gelir."
Haberin Devamı3)-TIP FAKÜLTESİNE GİREN İLK ÖĞRENCİ
Aile, Ankara'da Keçiören'e yerleşiyor. Emir, ortaokula İncirli Lisesi'nde başlıyor: "O yıllarda Keçiören daha çok 'getto' sayabileceğimiz, şehrin çeperinde kalmış, Malatyalı, Sivaslı, Yozgatlı, daha çok Alevilerin yoğunlaştığı bir semtti. İncirli Lisesi de o baskıcı ortamda bile çocukları daha demokrat ve özgürlükçü yetiştirmeye çok özen gösteren idealist öğretmenlerin olduğu bir yerdi. Onlar da daha çok itilmiş, bir kenarda bırakılmış öğretmenlerdi… Derslerim iyiydi ama okul akademik olarak Türkiye'nin Hakkâri Lisesi'nden sonra en gerideki ikinci lisesiydi. Bizim liseden Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne giren ilk çocuk bendim…"
Haberin DevamıSENE 1992: Hacettepe Tıp Fakültesi mezuniyeti
4)- KİMSENİN DESTEK OLMAYACAĞINI BİLİRDİK
Kendi deyimiyle 'aşk derecesinde matematik tutkunu…' Ancak üniversite seçimini tıp fakültesinden yana kullanıyor. Sebebini şöyle anlatıyor: "Biz hep birilerinin bizim elimizden tutmayacağını, bir torpilimiz olamayacağını, destek göremeyeceğimizi bilerek yolumuzu yürüdük. O desteğe ihtiyaç duymayacağımız en garanti meslek doktorluktu. Ayrıca doktorluk insana odaklanan, hizmet eden bir ideal mesleği. Sosyal yönü kuvvetli bir iş." Uzmanlığını göz alanında yapıyor. Sebebi: "Başka branşlara ihtiyaç duymadan teşhis ve tedavisinin yapabileceği, 'Görüyor mu görmüyor mu' ekseninde sonuç odaklı bir alan."
Haberin Devamı5)- SÜRGÜNE İSYAN EDİP HUKUK OKUDUM
Hedefi ihtisasından sonra eğitim araştırma hastanesinde akademik kariyer yapmak. Ancak beklenmedik bir şekilde bir devlet hastanesine tayin ediliyor. Emir, "Böyle bir sürgüne maruz kalınca kariyerimin orta yerinden kırıldığını hissettim" diye anlatıyor: "Bu haksızlığa isyan ederek yeniden sınava girdim ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandım. Bir yıl devlet hastanesinde çalıştıktan sonra askere gittim. Sonra beş yıl İskenderun SSK Hastanesi'nde çalıştım. Yaklaşık 15 yılım kamuda geçti. 2004 yılında özel kliniğimi açtım. 2005 affıyla yarım kalan hukuku bitirdim. Doktora tezimi 'biyobankacılık' üzerine yazdım."