Cumhuriyet tarihi boyunca ne zaman kafamızı kaldırsak bizi Kürt meselesi ve terörle vurdular...
1925 Şeyh Sait isyanı, Musul petrollerinden vazgeçelim diye İngilizlerin bize oynadığı bir oyundu.
Bugün bazılarının hala ve ısrarla toz kondurmadığı Beşar Esad'ın babası yıllarca ihtiyaç duyduğunda kullanmak için PKK'ya kol kanat gerdi...
Yunanistan, topraklarındaki PKK kamplarında Türkiye'yi vuracak militanlar yetiştirdi...
Almanya, Türkiye'yi hedef alan terör örgütlerine kapılarını açmaktan hiç vazgeçmedi.
Dışarıda durum böyleyken içeride gizli bir el siyaset kurumunun, asker- sivil bürokrasinin Kürt meselesine silahsız bir çözüm üretmesine izin vermedi.
90'lı yıllarda sorunu çözmek için irade gösteren iki önemli figür ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis...
Her ikisi de şüpheli bir şekilde öldürüldü...
1995'te PKK terörüne karşı önlem almak için Kuzey Irak'a 35 bin askerle giren Türkiye'yi bu kez Alevi - Sünni çatışmasıyla hizaya getirmek istediler..
Gazi Mahallesi'nde çıkarılan olaylar Türkiye'ye verilmiş bir 'Ayağını denk al' mesajıydı.
Türkiye, Kürt meselesini çözmek noktasında 2013 Nevruz'unda bir adım daha attı.
İç huzurunu sağlamış, istikrarlı bir Türkiye'ye ne Ortadoğu'da ne de Avrupa'da kimsenin tahammülü olmadığı bir kez daha anlaşıldı...
Önce Gezi olayları sonra 17- 25 Aralık süreci patlak verdi...
Yetmedi Kobani provokasyonu devreye sokuldu...
Ve bugün...
Türkiye bir kez daha iç cepheyi tahkim etmek, birliğini, beraberliğini korumak için iyi niyetli ve samimi bir adım atıyor.
Üstelik bu kez şartlar, saha, zemin, konjonktür daha önce hiç olmadığı kadar bizden yana.
Terör örgütünün kurucusu örgüte kendini feshettiriyor.
Terör kartıyla Türkiye'ye bölgede istikamet çizmeye çalışan ülke ve istihbarat servislerinin sahada eskisi gibi bir etkinliği kalmadı. ABD içindeki derin yapılar örgüte "Ben burada kalıcı değilim" mesajını daha üst perdeden vermeye başladı.

 
									 
								 5
									5