Zorbaları sevmemek insanın iyiliğine işarettir

Mete Tunçay'ın vefat haberini duyunca üzüldüm. "Güzel adamdı" dedim içimden.

Nereden bildim güzel adam olduğunu

'Siyasal'da dersimize geliyordu, tanıyordum.

Evvela alim adamdı.

Alimin yobazı çok kötüdür, Allah muhafaza! Mete Tunçay yobaz değildi.

Derslerde bazen tartıştığımız olmuştur.

Mesela bir defasında İslam'ın diğer kutsal kitapları kabul etmediğini söylemişti. İtiraz ettim.

Bir sonraki ders diğer kitapların, Davud'a indirilen Zebur'un, Musa'ya vahyedilen Tevrat'ın, İsa'ya vahyedilen İncil'in adlarının geçtiği birkaç Kur'an ayetini bir kâğıda yazıp getirdim. (Aleyhimüsselam.)

İlgilendi. Sanki zihninde zayıf bir yerde duran bir bilgi yerli yerine oturmuştu. En azından öyle davrandı.

Yine de o zaman ve ondan sonra Kur'an'ın diğer üç büyük kitabı tasdik ettiği bilgisine sahip olmamayı Mete Tunçay'la bağdaştıramadım.

Bir başka derste, Hz. Ömer devrine kadar Müslüman fatihlerin müşriklerden ele geçirilen menkul ve gayrımenkul malları ganimet olarak paylaştığını fakat Irak ve İran'ın fethi sırasında Hz. Ömer'in bu uygulamaya izin vermediğini, Iraklılara ehl-i kitap muamelesi yaptığını söylemişti.

Ben, bir şey bildiğimden değil, böyle bir çifte standart kafama uymadığından itiraz ettim. Mete Hoca'dan kaynak sordum.

Hoca, İmam Ebu Yusuf'un Kitabu'l Harac'ını söyledi. Evde vardı. Epeyce okudum.

Durum tam olarak Mete Tunçay Hoca'nın dediği gibi değildi. Tabii benim düşündüğüm gibi de değildi.

Şurası doğruydu: Hz. Ömer savaş yoluyla elde edilen gayrımenkulleri daha önce yapıldığı gibi gaziler arasında bölüştürmedi.

Arazileri eski sahiplerine verdi. Ancak bu arazilerin gelirine haraç yani bir tür arazi vergisi koydu.

Birçok sahabi Hz. Ömer'e itiraz etmişti. Hz. Ömer sonraki nesillerin hakkını hukukunu gözeterek, savaşçıların bu kadar geniş arazilere sahip olmalarını sakıncalı görerek uygulamada değişiklik yaptı.

Ben de Mete Tunçay'ın sayesinde bu yeni uygulama hakkında bilgi edinmiş oldum.

Evet, Mete Tunçay'la birkaç parça hatıram var. Okulun dışında da birkaç kez meclisinde bulundum. Ankara'da Dost Kitabevi'nde, İstanbul'da Birikim Dergisi'nde.

Fakat bu anılar Hoca'nın vefatının ardından yazı yazmayı hak etmeme yetecek nitelik ve nicelikte değildi.

Ben ara sıra Ali Bulaç'ın neler yazıp çizdiğine bakarım.

Bilvesile belirteyim; Ali Bulaç, şimdilerde FETÖ diye andığımız cemaatin bir mensubu değildi. Tamamen farklı bir gelenekten geliyordu. Şu andaki çizgisinin de onlarla alakası yoktur.

Serbestiyet'e son baktığımda Ali Bulaç'ın Mete Tunçay'ın vefatı üzerine yazdığı yazıyı da okudum. Beni bu yazıyı yazmaya sevk eden Ali Bulaç'ın yazdıklarıdır.

"Bir keresinde kalabalık bir heyetle Balkanlar'a gitmiştik. Neredeyse üç gün hep yan yana olduk ve bana sürekli İslam imanı hakkında sualler sordu. Bilhassa ahiret onun fazlasıyla ilgisini çekiyordu.