Saray uleması hariç

İnsanlar, hatıralarını tashih ederler.Nasıl yaparlar bunuBaşlarından geçen bir olayı anlatırken veya yazarken kendi noksanlarını ya atlarlar ya biraz tadilattan geçirirler.Bilinçli ya da bilinçsiz olarak insanların çoğu yapar bunu.'Ben yapmam' diyenler kendilerini rahatsız hissetmesinler diye 'hepsi yapar' demedim.Tarihi de böyle yapıyoruz.Herkesin cebinde temiz, ayıklanmış, gıcır gıcır bir tarih var, onunla gıdalanıyor, onunla semiriyor, onunla mutlu oluyor.Tarihçilerin, ya da isimlerinin önüne 'tarihçi' sıfatı zammeden zevatın önemli bir kısmı ömürlerini bu 'tashih' ameliyesine katkıda bulunmaya hasrediyor.Ayakkabı tamircisinin ayakkabının ayağımızı vuran tarafını ayakkabıyı ıslatıp kalıba koyarak düzelttiği gibi tarihin ayağımızı -ya da vicdanımızı- vuran tarafını inançlarına, inançsızlıklarına, dinlerine, mezheplerine, meşreplerine, bulundukları siyasi mahalleye göre ıslatıp, kalıba sokup düzeltiyorlar.Kalıpta düzelmezse parça da koyuyorlar!Ya da acıtan tarafı koparıp atıyorlar.Şundan emin olabilirsiniz, geçmiş, kimsenin anlattığı gibi değil.Kaynakları çeşitlendirdiğinizde gerçeğe daha çok yaklaşıyorsunuz ve gerçeğe yaklaşmak sağladığı konforun yanı sıra canınızı da sıkabiliyor.Bu, 'bizim' dediğimiz tarih için de geçerli.'Bizim' derken kimi kast ediyorumTabii ki biz Müslümanları.(Biz Türkleri, biz Kürtleri, biz Arapları, biz Farsları İla ahir diye ayırmaya bu bağlamda ihtiyaç duymadım.)Ama nasıl 'Bizim' tarihimiz şahane değil mi Dört dörtlük değil miHiç kimsenin tarihi 'şahane' olmadığı gibi maalesef bizimki de değil.İlk devirlerin siyasi ihtilaflarına, o ihtilaflar yüzünden insanların birbirine girmesine, bugün dahi canımızı yakan büyük acılara, büyük çelişkilere insafla bakmayı başarabilirseniz teslim edersiniz dört dörtlük olmadığını.Bu gerçeği görünce fukahanın, ulemanın, haklarındaki bir takım eleştirilere rağmen o karmaşıklığın içinde iyi bir iş çıkardıklarını düşünebilirsiniz.Sonuçta, yaşadıkları çağın imkanlarıyla dört başı mamur değilse bile elle tutulur bir hukuk düzeni için emek vermişler, kafa yormuşlar.Sultanların, halifelerin, güç sahiplerinin çoğu zaman onları dinlemedikleri doğrudur.Tarihin sürekli tahtını koruyan kutsalı maalesef iktidardır, güçtür.İktidar başka kutsal tanımaz.Kendisini tanır. Sonra kullanabileceği 'kutsal'ları.Lazım olduğu zaman kendisi 'kutsal' üretir.Antik veya modern bütün zamanlarda vakidir bu.Fukahanın, ulemanın o güce, o kudrete meylettiği, boyun eğdiği çoktur.Boşuna dememişler, 'saray uleması.'Onları