Ankara'da Zafer Çarşısı'nın içindeki Akabe Kitabevi'nin genişliği 15 metrekare var mıydı Şimdi gözümde canlandırıp ölçmeye çalışıyorum. Cephesi en fazla üç metre, derinliği de beş metreyi bulmaz. Bence 15 metrekareden eksik. Kulakları çınlasın Recep Yumuk her tarafı kitaplarla doldurmuş. Yani içine girip oturacağımız yer hemen hemen yok. Ayakta dikilebileceğimiz alan 6-7 metrekare.
Çarşının ana girişinden aşağı indiğinizde sağ köşede Fatih Kitabevi var. Sahibi de emektarı da Fatih Yurdakul. Burası Akabe'ye göre biraz geniş. Kabaca 20-25 metrekare.
Akabe'yle birlikte etti mi 40 metrekare
Ankara koca bir şehir.
Bu koca şehirde gündüzleri bizim kullandığımız alan bu 40 metrekaredir.
Bizim Ankara'mız 40 metrekareydi desek fazla mübalağa etmiş olmayız.
İki kitabevi, iki adam.
Kitabevleri bizim için çok önemliydi o zamanlar.
Kitap ve kitabevleri hayatımızın merkezindeydi.
Oralarda buluşur, oralarda konuşur, oralarda tartışırdık.
Dünyayı oralardan takip ederdik.
Eh, kitapları da oralardan takip ederdik.
Eskişehir'de Gazve Kitabevi, Bursa'da Sur. Bilvesile isimlerini analım: Gazve'de Muhittin Yılmaz, Sur'da Mücahit Koca.
Recep Yumuk biraz erken ayrıldı Ankara'dan. İstanbul'a taşındı.
Fatih Yurdakul Ankara'nın şehremini olarak kaldı.
Belediye reisi değil elbette.
En azından bana göre şehrin emin adamı.
Hiç yüksünmeden, derdi olanın derdiyle, hasta olanın hastalığıyla, karnı aç olanın açlığıyla, susayanın susuzluğuyla ilgilenen koca bir adam.
Terzi kendi söküğünü dikemezmiş. (Birçoğumuz gibi) "La rahate fi'd dünya" hadisinin hayattaki mümessillerinden biridir Fatih Abi.
İlk ne zaman tanıdım
Şehirde benden kıdemli olan Balıkesir İmam-Hatip'ten sınıf arkadaşım Süleyman Özdil'in rehberliğinde Ankara'da dolaşırken, yanlış hatırlamıyorsam Bayındır Sokak'taki Akabe Yayınları'nın altında bir Akabe Kitabevi vardı. Orada.
Yıl 1978 olabilir. (O sıralar İngiltere'ye gitmeye hazırlanan şair Mevlüt Ceylan'la da o gün tanışmıştık. Dostluğumuz eski tazeliğiyle devam ediyor.) Demek ki 47 yıl olmuş.
Fatih'le dostluğumuzda da bir dakikalık bile bir inkıta olmamıştır.
İstisnai sayılacak bir özelliği vardır Fatih Yurdakul'un. Merhum Sezai Karakoç'la yakın iletişim halindeydi.
Tamam, hepimizin Sezai Bey'le iletişimi vardı. Ama Fatih Abi'ninki daha yakından, daha dobra, daha samimi.
Keza Merhum Nuri Pakdil'le de
Bilhassa Nuri Bey'le konuşmak kolay değildi bir ara. Kapılarını son yıllarında açtı Nuri Bey.
Şöyledir adet. Biriyle konuşuyorsan ötekine o kadar yaklaşmazsın. Biraz mesafeli olursun.
Birinin yanında ötekinin adını çok rahat anamazsın ne olur ne olmaz.
Fatih Yurdakul için geçerli değildi bu sakıncalar. İkisiyle de yakın ama saygılı bir dostluğu vardı.

99