Dini canlı kalkan olarak kullananlar

Yerinden oynatılmamış, çarpıtılmamış, bozulmamış… Hadi şair Hilmi Yavuz'a kadar gidelim, 'talan edilmemiş' herhangi bir şey biliyor musunuz

En kutsalı hangisi

'Kutsal' dünya görüşüne göre değişebilir, birinin kutsal dediğine başka birisi kutsal demeyebilir.

Kutsallardan birisi din. Herkesin kutsalı değil din, fakat, 'dijital' alemin tabiriyle söyleyelim, 'takipçisi' en fazla olan kutsallarımızdan biri.

1400 yıl önceki halini mutena bir yere koyduğumuzu varsayalım.

Din, 20-30 yıl önceki yerinde duruyor mu

20-30 yıl önceki itibarını muhafaza ediyor mu

Dinin kendisi, (tedavülde olan değil) 'idea'lar alemindeki hali, münezzehtir, onu orada tutmaya devam edelim.

Ama politik veya dünyevi menfaatler için kullanıla kullanıla eksilmedi mi Yıpranmadı mı İtibar kaybetmedi mi

Gündelik politikalar lehine ilkeleri aşındırılmadı mı

Nazari olarak değil, ama fiili olarak, güncellenmedi mi

Politikada Müslümanlığı canlı kalkan olarak kullananlar belki nazik bedenlerini korumaya muvaffak oldular.

'Beka'larını muhafaza ettiler.

Bu muydu 'muhafazakarlık' dediğiniz

Ama canlı kalkan olarak kullandıkları, arkasına sindikleri 'din' delik deşik oldu.

Bugün, birisine 'Müslüman adam' dediğimiz zaman onun aynı zamanda dürüst, ahlaklı, eline, beline, diline sahip biri olduğunu söylemiş oluyor muyuz

Yoksa artık 'Müslüman olmak'la ahlaklı olmak birbirinden uzaklaştı mı

'Mü'min' kelimesi ile 'emin' kelimesi arasındaki yakın akrabalık yerinde duruyor mu

Biri 'iman etmek' biri 'güvenilir olmak.'

İki nitelik aynı hüviyette içtima ediyor mu

Dinden çok istifade ettiler, dini kullanarak dünyalarını çoğalttılar.

Peki dinin maruz kaldığı bu tahribatı onarmak mümkün müdür

Eğer mümkünse, bu onarım ne kadar zaman alır Bir iktidar mühleti daha onarmaya yeter mi

Kaç tane yirmi yıl lazım

Bir tahminde bulunabilir misiniz

Bulunamazsınız.

Ama şu kadarını bilirsiniz.

Bu nesil dünyadan gidecek.

Bu devrin tahribatı hafızalardan silinecek.

Olursa ondan sonra.

Dinin maruz kaldığı tahribatın açılımları var. Ama bugünlük açmayalım. Başlamışken biraz da 'adalet'in üzerinde duralım.

Şöyle diyebilirsiniz ve dediğiniz doğrudur.

'Adalet' hiçbir zaman dört başı mamur değildi.

İstiklal mahkemelerinden 60 ihtilaline, 12 Eylül'den 28 Şubat'a 'adalet' karnemiz bozuktu.

Şimdi de bozuk.