'Allah -haşa- yeryüzüne mi inip yönetecek'

İlk gençliğimizde annemizden, babamızdan, yakınlarımızdan anladığımız İslam, bir 'din'di.

Biz o 'din'in içindeydik, hani şimdi 'ekosistem' diyorlar ya, 'ekosistem'imiz oydu.

Bu 'din' saygın bir şeydi. Kenarda, kendi halinde.

Kız kardeşimiz ortaokula, liseye hele hele üniversiteye gitmek istemedikçe sorun çıkmıyordu.

Gayet tabii her şeyin iyisi, doğrusu bizdeydi.

Ama büyük bir ihtimalle dinimizin ve dinimizle bağlantılı olarak bizim hakkımız yeniyordu. 'Düzen' bizim haklarımızı dikkate almıyordu.

Aklımız ermeye ve etrafımızda olup bitenleri daha iyi (bu 'daha iyi' kendimize göre 'daha iyi') anlamaya başladıkça nezdimizdeki 'din' siyasileşmeye başladı.

Etrafta kendi düzenlerini kurmaya, kendi 'devrim'lerini yapmaya uğraşan sağcı ve solcular vardı.

Üstelik, haklı görünüyorlardı.

Mesela solcular, 'düzen'in toplumu sömürdüğünü söylüyorlardı.

Sağcılar da memleketi komünistlere bırakmamanın telaşındaydı.

Bizim onlardan daha haklı olmamız lazımdı.

Olduk nitekim.

Kapitalizmle Komünizmin arasında bir yerde duran bir orta yol ideolojisi geliştirdik.

"Mülk Allah'ın"dı. Biz ancak Allah'a vekaleten mülk edinebilirdik. Mülk Allah'ın olduğuna göre o mülk üzerinde tasarrufta bulunurken Allah'ın rızasına uygun davranmalıydık.

Adaletli davranmalıydık.

Adaletli davranmayı nasıl başarabileceğimize dair önümüzde 'şanlı tarih'imizden muhteşem örnekler vardı.

Hz. Ömer, devletin işini devletin mumuyla yapıyordu. Kendi işine sıra geldiğinde devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakıyordu.

'Ecdad'ımız Osmanlı'da bile bu muhteşem örnekler eksik değildi.

Fatih Sultan Mehmet, Fatih Camii'nin mimarı İspilanti Efendi camide kullanılacak mermer sütunları bir miktar kestirince öfkelenmiş, mimarın sağ elini kestirmişti.

Bunun üzerine Rum mimar Fatih'i kadıya şikâyet etmiş, kadı da Fatih'i sanık mevkiinde yargılamış ve Fatih'in elinin kesilmesine hükmetmişti.

Hemen ardından, Osmanlı'nın adaletine tanık olan İspilanti Efendi tevbe edip Müslüman olmuştu.

Ne kadar güzel değil mi

Tarihimiz böyle muazzam örneklerle doluydu.

(Gerçi bu arada İspilanti Efendi'nin eli gürültüye gitmiş oldu!)

Her şeyi, buna toplumları, insanları idare etmek de dahil, en iyi kim bilebilir

Muhakkak ki Allahu Teala bilebilir.

Öyleyse en doğru yönetim sistemi Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de tarif ettiği sistemdir.

Öyleyse "Hakimiyet Milletindir" değildi, doğrusu "Hakimiyet Allahındır"dı.

Böylece bizler, ilk gençliğimizde ve onu takip eden yıllarda "Hak Yol İslamTek yol İslam" sloganlarıyla bir dünya kurduk.

Bunlar, kendi politik tercihlerimizin, tutumlarımızın muhasebesini yaparken zaman zaman değindiğim konular.