'Ahlaksız dindarlık'

Mustafa Akyol kitabının başlarında (4. Bölüm) "Ahlakı Nasıl Kaybettik" diye bir bölüm açmış. Hepimizin hem romanlarıyla hem de politik denemeleriyle yakından tanıdığı Amin Maaloof'un "Dinleri olduğu için artık ahlaka ihtiyaçları yokmuş gibi davranıyorlar" sözünü de bölümün başına koymuş."Hayatımın çoğunu büyük çoğunluğu Müslüman bir ülke olan Türkiye'de geçirdim" diyor Akyol. "21. Yüzyılın ilk yirmi yılı boyunca devam eden büyük siyasi devrimi de yaşadım. Bu, daha laik Türklerin hemen hemen bir asır süren hegemonyasının yerini dindar muhafazakarların hegemonyasının aldığı bir devrimdi."'Hikaye'nin ilk aşamalarını kendisi dahil birçokları için vaadkar bulsa da zamanla havasının değiştiğini, dindar muhafazakarların vaktiyle kınadıkları yolsuzluk, kayırmacılık, nepotizm dahil her şeyi yapar hale geldiklerini söylüyor."Bu 'ahlaksız dindarlık'ı eleştiren çoğu laik Türkler kendi geçmişleri daha iyi olmamasına rağmen liberallere "Sizi bunlar hakkında uyarmıştık" demeye devam ediyorlar.""Problem dindar muhafazakarların yeterince dindar (veya müttaki) olmamaları değil. Problem, takvalarının (veya dindarlıklarının) onları ahlaklı yapmaması."Akyol, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'ndan ve başka ilim adamlarından alıntılar yaptığı bu bölümde (ki bazılarını önceki yazılarımda aktarmıştım) bir hile-i şer'iye bahsi açıyor.(Bu bahsin Akyol'un kitabından bağımsız olarak ele alınmayı hak ettiğini belirteyim. Bir ara çalışırız.)Problemin zamanla içinden çıkılmaz bir hal aldığını, modern hayatın yeni aktivite alanları ürettiğini ancak fıkhın çok eski ve yetersiz kaldığını savunuyor. İnsanlığın bu yeni alanlarda geliştirdiği ahlaki (etik) ilkelerin "gayrı-İslami sayıldığını ve kabul edilmediğini böylece isteyenin istediği gibi at koşturacağı ahlaktan bağımsız alanların oluştuğunu belirtiyor.Eski fıkıh kitaplarının birçok yeni meseleyi içermediği bir gerçek.Fakat, eğer derinlemesine bakılırsa, İslam'ın hak, hukuk, ahlak, içtenlik (ihlas) gibi konulardaki hassasiyetinin bugünkü sorunlara ışık tutmakta çok zorluk çekmeyeceği de bir gerçek.Aslında doğru davranmak ve yeryüzünde bir Müslüman olarak var olmak için ciltler dolusu ilmi yutmak gerekmiyor.Temiz bir vicdan, Allah'ın hakkaniyetli ve adil olduğuna itimat etmek gibi birkaç ilke en karmaşık meseleleri bile çözebilir diye düşünüyorum.Bir şey dahaİnsanlığın geliştirdiği ahlaki ilkelerin benim İslam'a ve insanlığa yakıştırdığım ilkelerle her zaman aynı olması mümkün olmayabilir.Böyle durumlarda ayrışmak isteyenlerin ayrışma hakkı mahfuzdur.Bunları Akyol'a cevap olsun diye değil, derkenar mahiyetinde yazıyorum.Mesela Akyol'un örnek olarak verdiği 'etik gazetecilik' konusuna itirazım yok."Etik gazeteciliğin "gerçeklik,"