Adem'in baz oğullarının başı niye dazlak

Kullar elinden çıkma eski metinleri severim. O metinlerde bir sonsuzluk reçetesi, bir ab-ı hayat, bir iksir bulmayı umduğumdan değil.

Hakikat eskilerdeymiş, şimdi her şey yalınkat, sığ, diye düşündüğümden de değil.

Sıhhatli bir göz, eski metinlerdeki saçmalıkları da hikmeti de görebilir.

Yeni metinlerdekini de görebilir.

Yakınlarda Kitab-ı Cabbarkulu'nu okumuştum. Adam kitapta Peygamberimizle, Hz. Ali'yle söyleşiyor.

Onlara, kendi yolunun inceliklerini anlattırıyor.

Kendi söylemekle tutturamayacağını Peygamberimize söyletmek eski bir metot olmalı. Aziz Pavlus kendi söyleyemediğini rüyasında gördüğü İsa'ya söyletiyordu.

Bizde de bazı meşayih, bazı rical, bazı güzellikleri rüyada gördüğü Peygamber'e anlattırmıyor mu

Rüyada gördüm dediği peygamberden "Twitleri ikiye katlayın" tavsiyesi alanlar bile geldi geçti bu alemden.

İyi niyetle yapıldığında iyi niyetli, kötü niyetle yapıldığında kötü niyetli bir hile olmalı bu. Ama her durumda hile.

Gerçek olamaz mı

Adamımız gerçekten rüyasında Peygamberimizi görsün, ondan bir nasihat alsın, aldığı nasihati bize anlatsın.

Böyle bir ihtimal var. Fakat, yolun adap ve erkanına göre, nasihati kendisi dinler, kendisi tutar. Aleme faş etmez.

Abi faş etmeyince de tadı çıkmıyor ki

Fukaha işi sağlam tutmuş. Rüyalarda gelen şeylerin bağlayıcı olmadığını karara bağlamış.

Sufilere akıl başta ne gezer diyerek gezer dururlar ama tedbirli davranmışlar. Şeytan'ın Peygamberimizin suretine asla giremeyeceğine dair bir rivayetle saliklerini sıkıca bağlamışlar.

İşte orada, uçsuz bucaksız hazineler, külliyatlar, istifade etmek isteyen buyursun.

Her biri en az birkaç yüz yıl önce yazılmış. En azından asar-ı atika olarak kıymetli.

Bir dönemin irfanı, kültürü, terbiyesi konusundan fikir edinmek için kıymetli.

İçinde kendi başına bilgi, hikmet, mahiyetinde olan şeyler de bulunabilir. Hiç yabana atmaya gelmez.

Şu Kısas-ı Enbiya elime nereden geçti bilmiyorum. Yapı Kredi Yayınları.

Orhan Duru hazırlamış. (Ölümü 25 Ocak 2009.)

Orhan Duru "On dördüncü yüzyılda Aydınoğlu Mehmet Bey'in buyruğu ile bir başka betik Arapçadan Türkçeye çevrildi. Biz bu betikten örnekler aldık buraya" diyor 'sunu'sunda.

"Örnekleri verirken güncel Türkçeye uygun düzeltmeler yaptık" da diyor.

Allah onu bağışlasın, yapmasa, olduğu gibi bıraksa daha hora geçerdi.

"Tanrı gökleri ve yerleri yaratmayı dileyince önce yeşil bir töz yarattı yer gök katmanlarından büyük. Sonra o töz'e görkemle baktı, o töz su oldu, sonra o suya baktı, o bakmanın ürküntüsünden su yüceldi, taştı ve Tanrı korkusundan titredi aktı. O günden bugüne akar, taa kıyamete değin."

Şimdi işin yoksa uğraş, 'töz' kelimesi orijinal metinde var mıydı, anlamak için.

Suyun akışının bilimsel açıklamasının mı yoksa burada anlatıldığı şekliyle 'Tanrı korkusundan aktığının' mı doğru olduğunu anlamak için çok fazla uğraşmamıza gerek yok.