OVP'de ilk defa sosyal konut bütçesi olması dikkat çekti. OVP'de dikkat çeken bir husus varsa bunun dikkat çeken bir de yansıması olur.
Sanırım sosyal konut bütçesi, dikkati çeken diğer bir husus olarak özelleştirme kalemine konan rakamla ilişkilendirilmiş. AK Parti hükümetleri genelde böyle yapar. Bir yerden gelir üretip diğer taraftan projelendirdiği başka işi yapar. Yatırımları yatırımlarla finanse eder.
Mesela son yaptırılan yol, köprü, havalimanı projelerinin garantileri aşıp gelir üretmeye başlamasıyla elde edilecek kaynağın demiryolu altyapısının geliştirilmesi için kullanılması planlanıyor. Mantıklı…
Demiryollarının profilinin Kamil Koç'un gerisinde görünmesi Türkiye için yapısal bir problem.
Özelleştirme konusu yurt dışı haber ajanslarının köprü ve otoyolları işaret etmesiyle daha da gündem oldu.
Köprü ve otoyol özelleştirmesinin amacı henüz beyan edilmedi, gerçi mesele teyit de edilmedi. Amacım da bu tartışmanın bir parçası olmak değil. Siyaseten zor fakat ekonomik olarak kullanılacak vade ve yönteme göre anlamlı olabilecek bir iş bu.
Ancak hadi diyelim ki benim düşündüğüm gibi sosyal konut bağlantılı bir gayesi yok, mesele de gerçek; bu şartlarda özelleştirmeye verilen tepkileri ilginç ve tutarsız bulurum.
Uygulanan tür dezenflasyon programlarının, yani Batı sermayesi yanlı dezenflasyon programlarının, doğal bileşenidir özelleştirme. Hem bu tür program talep edip hem özelleştirme karşıtlığı yapmak büyük çelişki.
Neyse zaten hem Batı sermayesi yanlı olup hem değersiz TL beklediklerinden genel olarak tutarsızlar.
Yani hem carry ile döviz isteyip hem kur doğru yerde değil denemez. Carryciler de bunlara şaşıyordur. Ya da hem çağrılıp hem kurdan zarar etmelerini beklenilmesini uyanıkça buluyorlardır.
Ekonomiyi carry bağımlısı yapıp para politikası metninden TL'de reel değerlenme ifadesini çıkarmak gibi…
Belki faiz indirimine rağmen borsa politik nedenlerle değil de bu yüzden yıkılıyordur.
Özelleştirme yerine bir finansal çeşitlendirme daha muvafık olabilir tabi. Zaten belki de öyledir. Neyse, meselenin başka bir yönüne bakmak istiyorum.
Sosyal konut bütçesinin OVP'ye konması uzun zamandır sürüklendiğimizi değerlendirdiğim komünal kapitalizme doğru bu sefer büyük bir adım attığımızı gösteriyor.
Devlet 100 milyar TL bütçe ile konut imalini bir sorumluluk olarak üstüne almış. Zaten üstleniyordu ama daha derin bir kurumsallığa doğru gidiyor iş.
Sanırım metrekare imalat maliyetleri üzerinden hesapladığımda (TOKİ pazarlık gücüyle) 6-7 milyon metrekare inşaata tekabül ediyor bu rakam. Belki kendini sınırlıyordur ama öyle anlamıyorum.
İlk defa oluşturulan böylesi bir bütçeyi yapısal değil, paradigmal bir dönüşüm olarak değerlendirmem sanırım yanlış olmaz. Ortam ve şartlar gereği... Siyaseti ve her şeyi değiştirecek bir dönüşümün başındayız eğer öyleyse...
Zaten sistemin ve halkın güçlü paradigmal dönüşüm talebi karşında Bakan Kurum bir süredir sektörel bir DPT rolü yüklendi. Onun bu sorumluluğundan ve ortaya koyduğu performanstan halk da memnun siyaset de memnun.
Gene de bu gidişe bir dur diyebilecek biri varsa o da Bakan Kurum…
Sermaye piyasalarını çeşitlendirme gayretiyle, yarısı bizdenle sivil ekonomiye desteğini ve güvenini gösterdi.
Müteahhitlere uygun kredi verip bu kredilerle imal edilecek konutların metrekare fiyatlarını regüle edebileceği bir çözüm düşünüyorum. Böylece halkın ihtiyacı görülüp özel sektör işin içinde tutulabilir. Normalde müteahhitler gelmez buna ama faiz koşulları gereği kabul etmek zorundalar. Normalde bu öneri tartıştığım düşünceyle de çelişkili görünebilir ama bugünün şartlarında değil.