Vicdan ve korku
Tren vicdan istasyonunda böylece durunca Erguvan'ın kavram üzerine herkes için bir düşünce bahçesi ikram ettiğini gördüm.
Eserinde Yılmazer, vicdanı bir mahkeme salonundaki serzenişten çekip getiriyordu. Mahkeme ile vicdan bağının varlığını sorguluyor. Vicdan temalı bir eser bulunmayışına ve vicdanın genel kapsamdan çıkarılmasına sadece şaşırmıyor içerliyordu. Vicdanın, mealen, sivil ve müstakil ve evrensel bir anayasa olduğunu ifade etmesiyse çarpıcıydı.
Çünkü vicdan ve yasa bir araya gelmez iki kavramdır.Evet kapitalizmde bu böyledir. Kapitalizmin olayı budur; yasa yaparken vicdansızlığa alan bırakmayayım derken vicdanı söküp atar.
Söküp atma ifadesini Jules Payot'nun İrade Terbiyesi'ni Misyö Ribot'ya ithafındaki ifadelerinden mülhem kullanıyorum.Payot şöyle söylüyor;
". Fransa'da ilk defa metafiziği psikolojiden söküp atma şerefini taşıyan girişimci insanı diğerlerinden ayrı tutmak boynumuzun borcuydu. Mösyö Ribot ilk olarak vicdan olgusunun tabiatının araştırılmasını kararlılıkla bir kenara bırakmıştır."
Payot aslında bu ifadesiyle kapitalizmin sırrını açık ediyor.
Kapitalizm vicdansızlığı önleme yolu olarak vicdanı yok etmiştir. Böylece maşeri vicdanı yaralamıştır. Komünistler mi Onlar yasa yaparken vicdansızlıkla değil, direk vicdanla savaşa girmişlerdir. Neyse.Biz de kapitalist olmaya zorlandık. Cumhuriyete geçiş Türklerin kapitalizme girişinin vücut bulmuş halidir. Süreç Islahat Fermanıyla başlamıştır lakin vücut bulduğu hali rejim değişikliğidir.
Cumhuriyete geçişle kapitalist yasa ve düzenleme mantığını benimsedik. Kadimi yok etmeye azmettik. Benimsediğimizi de bünyeye uyduramadığımızdan İtalya'dan, Almanya'dan, Fransa'dan derledik topladık.
Böylece ruhu bedenden çeker gibi vicdanı toplumdan çekip çıkarmaya başladık.
Nihayet "batıyoruz" temalı reklam yapan dükkanlara yağma için üşüşen kişiler olduk
Yılmazer'in şaşkınlığının nedeni kapitalizmin bu evrensel dayatmasıdır. O evrensel anayasa olarak vicdanı ele alırken kapitalizm tam aksi istikamette gitmiştir. Kapitalizmin ürünü (kimi "sonucu" der) olan pozitivizmin şartı vicdanıyla, ruhuyla, namusuyla değerleri reddetmektir. Ya da buna pozitivizm değil, Turan Koç hocanın ifadesiyle mantıksız pozitivizm demeli. Ve kapitalizmin şartı olan seküler hukuk, tam da böyle pozitiftir.
"Pekala, herkes kapitalist, ama bizdeki vicdansızlık onlar da (Batıyı kastederek) görülmüyor, buna ne demeli," diye soruluyor.
Evvela şunu bilmelidir; kapitalizmin yayıldığı her yer birbirine benzer nispette vicdansızdır. Onlar ve biz karşılaştırmasında bizim sorunumuz; kapitalizmin vicdan yerine yerleştirdiği korkuyu yerleştirememektir. Kimse korkmuyor.Kapitalistin vicdanı olmaz. Vicdanlı olan kapitalist değildir. Kapitalisti yönetmenin bir yolu onu okşamaktır. Ama nadiren okşamaya başvurulur. Kapitalist asıl korkuyla yönetilir. Ekserisi korkuyla yönetilir.İlk hatasında mahvolacağını bilmekle korkutulur.
Yüzüncü hatasında hala affedilen kapitalistten korkun.
Kapitalistin korkmadığı yerde sizler korkmalısınız. Çünkü kapitalist motivasyon işlerken başkasıyla beraber kendine de zarar verebileceğini dahi fark edemez.
Mustafa Kartoğlu'nun ifadesinden mealen söyleyeceğim; yanlış ve hukuksuzluk yaparak menfaat umanlar affolmayı değil, mahvolmayı beklemelidir.