Bir toplumu tanımazsanız onu bazı hallerde mücrim görürsünüz. Bir toplumun medeniyet finansmanı yöntemlerini anlamıyorsanız, ekonomi politikaları bakımından her davranışını kusur sanırsınız. Ona uygun politikalar üretemezsiniz. İhtiyaçlarına çare olamadığınız gibi toplumun karşısına konumlanırsınız. Yerli yerinde bir devrim niyetiniz de yoksa hele şiddetli geçimsizlik ortaya çıkar.
Milletin en karakteristik alışkanlığı olarak altın tutması ekonomi yönetimine dert olmuştu. Altınları sayesinde para sisteminin etrafından dolanmaları "servet etkisi" bağlamında topluma yöneltilen bir eleştiri olarak kullanılmaya devam ediyor. Enflasyonla mücadelede altınların ayakbağı olduğu ve toplumun suçlandığı tartışmalar sürdürülüyor. Burada ekonomi profesyonelleriyle toplum arasında şiddetine şaşırdığım bir yabancılaşma var.
Bu yabancılaşmaya değinmek istiyorum ama önce birkaç hususu hatırlatayım. Önceki paragrafta ima ettiğim para sistemine güvenilemeyeceği konusunu evvelce ele almıştım.
Servet etkisi oluşturacak ölçüde altın satılmadığını gösteren varlık artışı verileriyle bu iddianın aksi bir durum bulunduğunu da daha önce ele almıştım.
Eski yazılarımda altın tutmanın konut, arsa, araç, hac, çeyiz, kefen parası gibi güdüleri olduğunu da paylaşmıştım.
Yani zaten konut almak için altın biriktiren bir topluma, "altın bozup konut aldınız, o yüzden enflasyon düşmüyor," demenin ironisini yaşıyoruz.
Konut almanın tasarruf finans gibi başka yollarını gösterince bu güdüyle altın tutanların sisteme çekebildiğinin görüldüğünü de verilerle göstermiştim.
Bu yazıda niyetim tekrara düşmek değil. Bahsettiğim yabancılaşmayı izah için daha önce açmadığım ve en derinde duran ve en güçlü altın tutma saikini tartışmak istiyorum. İnsanlık tarihinden ve kendi tarihimizden doğan saiki…
Biz bir refleks toplumuyuz. Her an hazırız. Neye hazır olduğumuzu bilmesek dahi her zaman bir şeye hazırız. Bir vukuat vuku bulduğunda olay yerine yıldırım gibi ineriz. Hani 6 Şubat Depremleri haberinin henüz düştüğü saatlerde otoyolda son gaz yardım yetiştirmeye çalışan tır görüntüsü vardı ya; işte biz oyuz.
Yalnız refleks toplumu olmak kapasitemizin ikinci kısmıdır. Birinci kısmı da dahil edersek biz aslında büyük bir risk toplumuyuz. Refleks yönetimi yaptığımız kadar karmaşık bir risk yönetimi yapmayız ama temel düzey risk yönetimi yaparız. Yani risk toplumu olmanın ilk kısmı olan ön alma bizde yetersizdir ama ikinci kısım olan yara sarmada üstümüze yoktur.
İkinci kısımda üstümüze yoktur çünkü bir sonraki riske hemen hazır olmak isteriz. Biraz açayım burada ne dediğimi. Biz hayatı bir tek riski karşılamak için yaşamayız. Bize göre riskler süreklidir ve peş peşe gelir. O yüzden biri geldiğinde arkası geleceğinden çabucak sorunu halledip yeniden hazır duruma geçmeliyizdir.
Hazırlık dediğim şey ise altının ta kendisidir.
Altın olmasa bizim zaten yapamadığımız ve burada izah ettiğim üzere yapmayacağımız riske hazırlık diye bir kasımız hiç olmaz. Sadece refleksimiz kalır.
Türk toplumu için altın tutmak bir tercih değil, bir zarurettir.
Tarihimiz ve insanlık tarihi göstermiştir ki Ahmet Tabakoğlu Hocaya atıfla harbe hazırlık-harp-harp yararlarının sarılması silsilesi içinde yıllar geçmiş gitmiştir.
Ukrayna'da zorla askere alınanların görüntüsünü görüyoruz. Hala ne kadar aynı toplumuz bilmiyorum ama Kıbrıs Barış Harekâtında askerlik şubelerine gönüllü olmak için yığılan toplumuz biz. Alarm durumu olursa gene aynı toplum olacağımızı biliyorum. Çünkü artan savaş riski şartlarında Türk toplumunun altına ilgisinin artması bana bir sinyal veriyor.

15