Atalardan gelen kadim bilgidir. Bir zat Hz. İbrahim'e gelir. İki koyununu emanet etmek mecburiyetini ifade eder. Hz. İbrahim de kabul eder, koyunlarla ilgilenir.
Fakat bu zat gideli epey olduğu halde gidip gelen yoktur. Ve artık gelmeyeceğine kanaat edecek kadar vakit geçmiştir. Ta ki bu iki koyundan dağları kaplayan bir sürü yetişmiştir. Hz. İbrahim bu sürünün nimetlerini halka dağıtmaya karar verir.
Denir ki bu an, vakıf düşüncesinin başlangıç anıdır. Mülkiyeti ortada kalan bu sürü, ilk vakıf olmuştur. Emanet toplumsallaştırılmıştır.
RÜŞD YOLCULUĞU
Hz. İbrahim'in başka seviye bir irade ve akıl sahibi olduğunu biliyoruz. O kendisini özel kılan bir lütfa mazhar olmuştur. Kerim Kitabımızda ona rüşd verildiği ifade edilmiştir.
Rüşd öyle bir değerdir ki uğrunda bilinmezliklerle dolu bir yolculuk göze alınabilir. En azından Hz. Musa almıştır.
Rüşde sahip olduğunu bildiğimiz bir kişi daha var; Hızır…
Ya da bizim Hızır olduğunu değerlendirdiğimiz rüşd sahibi zat.
Hz. Musa, Kehf suresinde anlatıldığı üzere bir yolculuğa çıkar. Bir buluşma noktasına varacaktır. Burada Hızır ile buluşur ve "edindiği rüşdden ona da vermesini" ister. Hızır bunun üzerine Hz. Musa'yı bir yolculuğa çıkarır.
Yolun menzili yoktur, maksadı vardır. Ve o maksat rüşddür.
Yolculuk tamamlanamaz. Ama gerçekleşen kısmı sayesinde bize rüşd kırıntıları kalmıştır. Tabi, atamızın mirası da var.
Sanırım bu miras ve kırıntıların eriştiği mürşitler sayesinde akıl ve ilim üzerinde ilerliyoruz. Tüm peygamberlerden ve Peygamberimizden (S.A.S) kalanlar sayesinde…
Rüştiyeleri liselerle değiştirmiş olsak da… Hızır'la karşılaşsak rüşd hariç her şeyi isteyebilecek olsak da…
Tabi Hızır'ın faaliyetleri devam ediyorsa ihtiyaç duyulan toplam rüşdün kalan kısmını sağlıyordur.
EKONOMİK ÖZGÜRLÜK
Bunları neden anlattığıma geleyim. İslam iktisat düşüncesi fert için iyiyi kötüden ayırt edebilecek kadar rüşd kıstası yükler. Sanırım bu rüşdün en alt seviyesidir. Ekonomik özgürlük rüşdle kazanılır.
Diğer bir rüşd (ekonomik özgürlük) yolu ise kurumsallaşmadır. Evlilikteki mehir ve nafaka kadın üzerinden bu anlamda yorumlanabilir. Herhalde en hakikatli yol ise çalışmaktır ki bu da kurumsallaşma demektir.
Fertler için böyle ise cemiyet için, yani toplum, rüşdün kazanılması da kurumsallaşmayla mümkündür.
Cemiyet kurumsallaşmasını derinleştirdikçe rüşdüne erişir ve kamusallaştırdıkça onu elinde tutabilir.
Elbette batı tipi kurumsallaşma tek yol değildir. Bu da geçen yılki Nobel'e bir cevaptır. Nobel demişken; bu yıl ki Nobel'i yaratıcı yıkımın yerini yaratıcısız yıkıma bıraktığının bir işareti kabul edebilirsiniz. Kapitalizm anarşiden bir yıkım çalacak.
Dönelim kurumsallaşmaya.
VAKIF MEDENİYETİ
Uygulamalı İslam iktisadı toplumsal kurumsallaşmanın en güzel örneklerinden birini esas alır; vakıf.
Vakıf, İslam iktisadının mülkiyet yaklaşımını şekillendirip diğer iktisadi düşünce okullarıyla İslam iktisadını ayırır.
İslam iktisadında toplum, vakıfla rüşdüne erer.
Vakıf devletle toplum, işletmelerle devlet ve toplumla işletmeler arasında bir tampon vazifesi yapar. Sürdürülebilir büyüme ve adil kalkınma için tüm ekonomik yapının harmonisini sağlar. Olası alan ve refah tecavüzlerini önler.