Tasarruf eğilimini mi artıracağız, tüketim eğilimini mi düşüreceğiz
Tüketim ve tasarruf gelirin birer fonksiyonudur. Tüketim eğilimi gelirin harcanan kısmına, tasarruf eğilimi de harcanmayan kısmına dair trendi ifade eder. Gelirin harcanan yüzdesi tasarruf eğilimi, harcanmayan yüzdesi tüketim eğilimi için ölçülür.Ortodoks politikada talep işsiz bırakılıp baskılanırken (ithalatın bu noktadaki rolüne çok kere değindiğimden yeniden üzerinde durmayacağım) bir taraftan da pozitif reel faiz ortamı oluşturularak faiz getirili finansal varlıklara kaynakların yönlendirilmesi sağlanır.Böylece hem toplam tüketim eğilimi düşer hem toplam tasarruf eğilimi yükselir sonra ekonomi dengelenir ve finansman ortamı yavaşça canlanırken arz artırılıp çıktı açığı fazlaya dönüştürülür. Sonra da talep üzerinden baskı kaldırılır.Kapitalizmin yeni dengesizliğine kadar tekrar geçici bir denge elde edilmiş olur.Buraya kadarki kısım teori fakat bu noktada bir hususu tartışmaya açmak gerekir; tüketim eğilimini azaltmada tüketimin baskılanmasının mı etkisi daha fazladır, yoksa tasarrufun artmasının mı Ve bu soruya bağlı olarak teori Türkiye'de mevcut şartlarda işler miBu sorulara keskin cevaplar üretmek zor. Fakat birinci soru için diyeceğim şudur; gelir artmayıp tasarruf eğiliminin güçlenmesiyle desteklenmediği halde tüketim eğiliminin tek başına düşmesi yoksullaşma demektir.İkinci soru içinse gelin biraz bakış açısı kazanalım.Türkiye'de tasarruf güdüleyicisi olarak pozitif reel faizi görebilmek, kusurlu para sistemiyle aksak iktisadi düzenin ve bu düzen içinde gevşeyen değerler sisteminin her geçen gün daha fazla kabullendirdiği hala yeni bir olgudur.Toplumun kahir ekserisi "haklı olarak" faizli iş ve işlemlerden sakınır. Tasarruflarını reel varlıklara yönlendirir. O yüzden Türkiye'de her şey asıl fonksiyonu yanında bir biçimde yatırım aracı olmak işlevini de yüklenir. Bu sayede toplum en derin krizleri dahi atlatabilir. Fakat faizcilik yerleştiğinden beri krizlerin yoksullaştırıcı etkisi de artmakta, bu uyarımı yapayım.Türkiye'de tasarruf eğilimi ise getiri güdüsünden çok edinim güdüsüyle hareketlenir.Türk toplumunun edinim motivasyonları 6'dır. Birincisi barınma edinimi, bu konuta yönlenir. İkincisi toprak edinimi, arsaya yönlenir. Üçüncüsü konfor edinimi, bu otomobile yönlenir. Dördüncüsü manevi edinim, bu hacca yönelir. Beşincisi çocukların ikbali edinimi, bu eğitim ve çeyiz tasarrufuna yönelir. Altıncısı bu dünyadan hoş bir seda ile ayrılmak edinimi, kefen parasına yönelir.En temel motivasyon kaynaklarıysa bu toplumun her ferdinin kolayca anlayabileceği üzere konut ve otomobildir. Ortodoks politika da bunu bilir. Talebin baskılanması söz konusu olduğunda hedefine bu iki kalemi hep o yüzden koyar. (Eğitim ve çeyiz tasarrufunun mevcut doğurganlık oranları ile yeni kültürün çok gerisinde kaldığı da artık görülebilir.)Bugün Türkiye'de konut ve aracın erişilmez olması tasarruf eğilimine enerji sağlanamamasına ve tüketimin savurganlaşmasına neden olmaktadır.Toplum ne ev ne de otomobil alamayacağını düşünürse gelirini daha serbest harcama eğilimi sergiler. Deneyimlenen güçlü talep varsayımının kaynağı da bu sorundur. "Madem ev alamıyoruz, madem araba alamıyoruz bari bugünün tadını çıkaralım," yaklaşımı topluma hâkim olmuştur.Modernitenin önerdiği ve özendirdiği kiracılıktır insanı tüketici yapan. Köyden kente göç olgusu da (burjuvazi hareketi) kiracılıkla mümkün olmuş ve tarımın bugün deneyimlediği sorunların kök nedenini oluşturmuştur. İş beğenmeme, doğurganlık oranı krizi gibi etkiler de tıpkı lüzumsuz tüketim gibi kiracılıktan beslenmektedir. Bunlar talep yönlü iktisadın başa açtığı sorunlardır.Şurası açık ki; Türkiye'de kiracılık yerine konu sahipliği yeniden özendirilirse sonunda toplumun refahı artacağı gibi şimdiden tasarruf eğilimi güçlenecektir.Pek tabii bugün konut fiyatlarını erişilmez seviyelere çıkaran asıl olgu ücretlerin düşük seviyede kalmasının bir illüzyonu ise de konut fiyatlarının otomobil fiyatlarıyla sergilediği korelasyonun gücü yadsınamaz. Konut fiyatlarının geldiği seviyenin anlaşılması bakımından son yıllardaki ÖTV artışlarının