Refah devleti ve anti-kapitalist Türkiye ideali
Alışık olduğumuzun dışında gelişmeye başladı her şey. Aslında bugünün dünyasında hiçbir şeye alışık olmadığımız da doğrudur. Riyakâr kapitalizm aramızda dolaşıyor. Çıplak olsa tanıyacağız.Hanedana alışık değildik, sürdürdük. Demokrasiye de alışık değiliz, onu da sürdürüyoruz. Refah devletine de alışık değildik, onu da sürdürüyoruz.Avrupa'da siyaset değişirken, her geçen gün daha fazla gündemimize gelecek refah devleti olgusunu tartışmak istiyorum. Konuyu anlaşılır kılmak için yer yer herkesin hakim olduğu konular üzerinden somutlaştırma gayretinde olacağımı da şimdiden söyleyeyim.Refah devleti, bireyselleştirilmiş toplumlarda bireyin kopartılan bağlarıyla uğratıldığı yalnızlığı ikâme ettiği olgudur. Aile, arkadaş-akraba, toplum dayanışmasının yerine konur. Finansmanı maliyetlidir ve zengin kaynaklar yahut sömürgeleri olmaksızın sürdürülemez.Herkesi kuşatırmış gibi yaparken devleti, menfaat birlikteliğinin kaldıracı (aygıt) yapar. Devlet yüce ideallerin muştusu değil, yağma iştahına servis sağlayıcıların egemenlik sahasına dönüşür.Bu son cümleye tam manasını vermekte zorlandığımı itiraf etmeliyim. Ama şunu eklersem belki somutlaşır; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı, Türkiye için yüzyıllık idealler yeşertirken yerleşen refah devleti düşüncesinin EYT saldırısı altında kalmıştır. Yani İttifak, o anda muhalefet eliyle refah devletinin ikilemi içine düşürülmüştür. Böyle bir liderlik ve ittifak kurgusu, refah devletinin sonu hüsranla bitecek kendisini yağmalatma amacına hizmet etmek için kurulamaz. Böyle bir kurgudan ancak Ergenekon'dan çıkış ayarında bir destan beklenir. Mesela deprem yaralarını sarması beklenir. Çünkü devlet, şişman değil, büyük olmalıdır ve toplumun gücünün yetmeyeceği durumda sahneye çıkmalıdır. Toplumun kendi çözebileceği meselelerde vakarını yıkmamalı, sınırı aşmamalıdır.1923'te muştulanan refah devletidir, denecekse buna itiraz ederim.Ya da kurmakta zorlandığım o cümlemi şöyle ifade edeyim; refah devleti, devleti yüce ideallerin muştusu değil, toplumun sorumluluklarını sırtına vurup kulağı üstüne yattığı bir sorumsuzlaşma makinasına dönüştürür. Sorumsuz toplum zayıf devlet demektir. Bir devletin en önemli varlığı sorumlu toplumdur.Düşük faiz döneminde mesela girişimciler elde ettikleri kaynaklarla topluma iş üretme sorumluluğunu yerine getirmemiş toplumu zayıflatıp belki devleti de zaafa düşürmüştür.Refah devleti bir anlamda dünyevi alanın değer ve sorumluluklarla örülü manevi alan üzerinde üstünlük kurması aracıdır. Kapitalizmin amacı da budur; dünyevi olanın egemenliği... Refah devletini anti-kapitalist bir olgu sanmak gerçekten aldanmaktır.Refah devleti geliştikçe Türkiye'nin kapitalizmin olay ufkuna çok hızlı çekildiği de mi görülmüyor Türkiye'de toplum, kapitalizmin olmazsa olmazı, değerlerini göz ardı edebilme "kabiliyeti" kazanmıştır. Bu haksız bir eleştiri değil. Ama geneli kapsamaz.Refah devleti geliştiği ekonomilerde toplumu çoktan öldürmüştür, arkadaşlığı-yakınlığı-akrabalığı da çok temiz ortadan kaldırmıştır. Epeyce bir süredir ailenin de boğazını sıkmaya başlamıştır. Kusursuz seri cinayetler... İnsanlık faili takip edememiştir.Çünkü herkes biraz kapitalisttir. Kapitalizmin asıl numarası zaten fıtratla çelişmemesidir. Her şey hemen normalleşmektedir.İnsanın 30 kapitalist olduğunu varsayıyorum. Yahut nefsinin varlığındaki payı kadar. Kapitalistliğini 30'un üzerine bırakan değerler-menfaatler takasına başlamıştır. Değerlerinden vazgeçtikçe menfaatlerini ençoklayacağını düşünür ama nafile. Gene de bu illüzyondan kendisini kurtaramaz.Kapitalistliğini 30'un altına vuransa bu devirde derviş kere derviştir. Bu ise refah devletinin dışladığı aile, arkadaşlık, akrabalık, toplum sorumluluğunu almakla mümkündür. Refah devleti