Ön İhtar: bu bir paranın evrim teorisi yazısı değildir, bu bir paranın devrim teorisi yazısıdır.
Hani paranın değiştirmesi diye bir olgu var. O aslında şöyle çalışıyor; biz parayı değiştiriyoruz para da bizi değiştiriyor.
Bugün biraz yumurta tavuk gibi ilişkisi gibi anlaşılabilir ama aslı öyle değil.
Evvelce para yoktu. İnsanlar emeğini komünal mantıkla paylaşıyordu. Sonra emeğin değiş-tokuşu için malı malla değiştirmeyi bulup düzeni değiştirdik ve değiştik. Topluluklardan toplumlar oluşturmaya başladık.
Toplumun içini yaşanabilir alan olarak çerçeveledik. Medeniyeti bu çerçevenin içine sıkıştırdık. Toplum içinde derinlik oluşturmaya başladık.
Akabinde toplum için atılımlar arzuladık. Bu atılımları başlatabilmek için bir cevher gerekiyordu. Altının yaratılmış para olduğunu anladık.
Para böylece keşfedildi. Dikkat buyurun icat olmadı, keşfedildi.
Bu andan itibaren dünya ve insan değişti. Artık ümidi tümden kaybetme anına kadar elde edilen değerleri koruma ve artırma amacıyla devindi durdu.
Artık gece yatağa kadınını değil, ihtiraslarını alıp yatmaya başladı insan. Günü değil geleceği düşünmeye başladı.
Yola düştü, denize çıktı, medeniyetler için meydan gibi çarşı gibi kesişim merkezleri oluşturmaya başladı. Tüccarlar, denizciler, kervancılar bu merkezleri birbirine bağlayan ağı ördüler. Allah geniş ovalar için atları, büyük kumullar için develeri, tekneler için en dayanıklı ağaçları yaratmıştı.
Devletler bina ettik, imparatorluklar kurduk. Düşünce sürecini başlattık. Mantık gelişti. Matematik ilerledi. Tıbbiye var oldu.
İnsanlık resmen koptu. Üstüne koydukça koydu.
Ama sistem tıkandı. İnsanlık değişmek istiyordu ama paranın miktarı yetmedi. Paranın sahibi izin vermedi. Altına mührünü basarsan kralsın.
Galileo, Hezarfen Çelebi falan kıvranıyordu sistem müsaade etmiyordu. Kitle üretimi (sanayi) şangur şungur makinelerini döndürmeye başladı ama kusursuz makineler yapılamıyordu. Herkes porselenler, kaşık çatal setleri istiyordu. Bugünün estetik algısıyla bakınca abidik gubidik görünen saray porselenlerinden daha mükemmel tabak çanaklar yapmak ne mümkündü. Sistem değişen insanı boğdukça boğdu.
Nihayet insan parayı değiştirdi. Kendi değişmek üzere…
Borç (kâğıt/fiat) para icat oldu. Dikkat edin keşfedilmedi, icat oldu. İnsan ol dedi, oldu. Fiat bu demek. Tanrısal güç arzusu hiç dinmemişti zaten.
Altına hükmedip Galileo'yu yargılayan krallar gitti, borcu yönetecek başbakanlar ve banka patronları geldi. Bu sefer insan resmen uçtu.
Paranın sınırı yoktu insanın da…
İnsan tanrısal bir gücü ele geçirmişti.
Ve nihayet para mı bizi değiştirdi, yoksa biz mi parayı sorusuna cevap arayacak kadar şartlar olgunlaştı.
Çünkü paranın sınırı yoktu ama borcun sınırı vardı.
İnsanın tanrısal bir gücü değil, sadece sanrısal bir borcu vardı. İnsanlık gelecek kuşaklardan kredi kullanıyordu.
Kimse hala anlamadı bunu. Anlayamayıp kafası karışanlar tam ulaştığımız bu noktada elde ettiklerini korumaya odaklandı.
Varlıklarını bir noktada sabitlemeyi seçti. Kağıtları altına çevirmeye başladılar. Yaz bezelyelerini deep freeze (derin dondurucu) atıp dondurmak gibi…
Altın varlığınızdır. Para ise krediniz.
Değerli para sisteminde tasarruf, borç para sisteminde borç zenginleştirir.