Makro sorunların mikro yansımaları hem gerçekçi hem de başarması neredeyse imkânsız sınırlarda eğlenceli biçimde sunuyor. Netflix kaygıları türünden sahte sorunlar üretip dayatmıyor. Gerideki problemleri de alıp getiriyor. Yüzeysel bir derinlik değil. Yıllar içinde biriken fenomenleri günümüzle ilişkilendirip süzerek veriyor. Skeçleri izlerken keşke katkı verebilseydim diye geçiyor içimden.
Kimin eli değdi, kim yeniden yön verdi bilmiyorum. Araştırdımsa da bulamadım.
Fakat entelektüel derinliği, konuları ele alış biçimi tam da Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu kıvamda. Tam da… Ne az ne çok. Usta işi… Bazı meseleleri alıp bazısını bırakmıyorlar. Her şeye yetişiyorlar. Kötüleri sevimli değil, olduğu gibi göstermeyi başarıyorlar ki büyük iş.
TikTok nesli olmanın kıyısından çekip alacaklar toplumu gibi geliyor.
Hani diyordum ya Yeni Türkler var diye; meseleleri politikanın malzemesi değil, düşüncenin ve yeri geldiğinde sanatın konusu olarak ele alan... İşte onun bir yansımasını görüyorum şimdi bu programda.Belki artık zaten güldürebildiklerini bildiklerindendir. Senaristler ve oyuncular kendilerini bu anlamda ispatlama ihtiyacı hissetmediğinden gerçek toplumsal rollerini oynamaya karar vermişlerdir. Rüşdüne ermiş bu program artık. Tvnet'in Akıl Odası gibi… ParaPolitik gibi…Özgür Kız reklamlarıyla, Avrupa Yakası dizisiyle marjinal örnekler sunulup kodları değiştirilen toplum, yeterince hırpalandı. Bu yeni Güldür Güldür ile daha kendinden bir bakışla kendine bakabilir. Böylece sorunlarını gidererek yeniden olgunlaşabilir. Güldür Güldür yeni yüzyıla sorunlarımızı taşımamak adına hassas bir rol oynayacağını anladığım aktörlerden birisi artık.Reyting kaygısı falan teslim alamazsa 12. sezonundaki program kült olur artık. Üstüne iki 12 sezon daha gider. Allah yollarını açık etsin.
Bir de Mahsun Karaca var. Politik saflığımızın ekopolitik yansımalarını sanatla birleştiriyor. Karanlıkta kaldığını "varsaydığımız" bir yerden anlatıyor hikayesini hep ama daha ortalamadan sorunları daha iyi anlatabileceği muhakkak.Okan Bayülgen de uzun zamandır ince yaklaşıyor topluma. Sanırım toplumu etkileme gücünün ele geçebildiğini biliyor artık. Ve fakat zehirlemeyi değil, ıslahı benimsediğini duyuruyor. Belki bu tavrını ürüne çevirmenin zorluğunu yaşıyordur. Diyalektiğinin partnerini bulursa büyük yürür.
Bu örnekleri boşa vermedim. Toplumun medeni kapasitesini gösterdiği için önemsedim. Ve burada saydıklarımdan ibaret olsa dahi sayı emin olun az değil. İyimserliğimizi artırmak için çok iyimser olabiliriz.
Neden böyle bir gündemle karşınıza çıktığıma geleyim.
Bir kırılma yahut bir sıkışmanın Türklere kendini dolaylı değil, doğrudan ifade etme gücü verdiği bir an yaşıyoruz. Belki hem bir kırılma var hem bir sıkışma.
İşte bu kırılmanın Türkiye'nin bölgesel bir aktör olduğunun artık teyit edilmesi olduğunu düşünüyorum. Sözümüzün karşılığı olduğunu artık bilmek bizi mikrodan makroya taşıyor. Fertten cemiyete, toplumdan küresele…
Sıkışma ise son yıllardaki ekonomik atmosferden kaynaklı olabilir. Mizahın marjinal bireyi aşıp toplumu konu alabilecek olgunluğa ulaşması genelde böyle sıkışmalara ihtiyaç duyar. 90'lardaki Olacak O Kadar'ı düşünün. 2002'den sonra ekonomik ve sosyal olarak rahatlayan toplum Olacak O Kadar'ın mesajına kendini epeyce kapatmıştı.
Diğer taraftan daha önemli bir tespitim var. Nereye baksam kendini ispat gayreti içinde kurumlar, işletmeler, bireyler görüyorum.
Biz yeterince iyiyiz. Olağanüstülükler, kerametler, mucizeler peşinde koşmayı bırakmalıyız. Savunma sanayinde bunları da yapabildiğimizi gösterdik. Ne yapıyorsak onu daha iyi yapmaya çalışmak kâfi… Hikâyemizin altını doldurmalıyız artık.

14