CAATSA yaptırımları kalkınca bağımlılığa mı, bağımsızlığa mı yürüyeceğiz

15 Temmuz Hain Darbe girişimi sonrası ABD ile olağan bir gerilim oluşmuştu. Bu gerilimin merkezinde Rahip Bronson vardı.

Trump'ın dünya sorunlarını çözmenin ya da belki çözmemenin bir yolu olarak ekonomik silahlarını kullanabileceğini sergilediği ilk tecrübelerdi.

Türkiye'ye hasım hukuku uyguladı. Bununla da kalmadı etki edebildiği her yerden Türkiye'yi dışladı.

Dünya Bankası'na Türkiye'ye kredi vermeyin diye talimat geçti. Avrupa Kalkınma Bankası bile fon akışını durdurdu. Bu bankaların ortağıyız yahu…

Türkiye ekonomisinin kırılganlığına oynadı. Türkiye'ye kredi veren Fransız ve Alman bankaları baskı altına alındı.

Bakanları yaptırım listesine aldı. Çelik ve alüminyuma vergiler getirdi.

Sonra geçti twitter'ın başına ekonominizi bitireceğim diye bir paylaşım yaptı. "Bu daha bir şey değil, ikinci Tweet'imi bekleyin," dedi.

Kaç kişinin dolar alıp Trump ikinci tweet'i atsın diye ağızları sulanarak beklediğine şaşırmıştım. O günden beri dolar alanların ve dolar almayı tavsiye edenlerin milli güvenlik sorunu olduğunu düşünüyorum. Bir de safça dövizi yatırım aracı sananların şuursuzluk nedeniyle kendilerine ve ülkelerine tehdit olduğunu düşünüyorum.

Sonra Cumhurbaşkanı onların doları varsa bizim de Allah'ımız var dedi.

Trump hakikaten ikinci tweet'i atamadı.

Çünkü Türkiye'de bir kur atağı başladı, CDS çakıldı, borsa tepetaklak oldu. İş devamında %80 tamamlanma altındaki bütün kamu yatırımlarının durdurulmasına kadar vardı. Sonunda Türk ekonomisinin dayanıklılığını dünyaya ispatlamış oldu. Ama ilk anda kalalım.

Olayın sıcağıyla Türkiye bir krize mi gidiyor değerlendirmesi yapıldı. Kriz dediysek finansal kriz. Başka türlüsü kriz sayılmıyor artık.

Krize giderse kimler etkilenir diye bakıldı. Hızlıca anlaşıldı ki Türk bankalarına en çok Amerikan bankaları borç vermiş. Tüm dünya borsaları o gün kırmızıya döndü. Kıpkırmızıya.

İlk defa Türkiye'nin ekonomik olarak sistemik önemde olduğu anlaşılmıştı sanırım. Hani Japon merkez bankası faiz artırınca dünya bir çalkalandı ya işte öyle bir hadiseydi.

Trump ikinci tweet'i atamadı haliyle.

Trump'ın analitik yaklaşımdan bihaber olduğu böylece görüldü. Kimse böyle biteceğini bilmiyordu.

Rahip gönderildi.

Türkiye ürünlerine getirilen ek gümrük vergilerine misilleme olarak Amerikan ürünlerine ek vergi getirdi ve hadise sönümlendi.

ABD menşeli akıllı telefonların neden görece daha pahalı olduğunu çoktan unutmuş olanlara böylece hatırlatmış olalım.

Pazar günü Resmi Gazete'de akıllı telefon gibi teknoloji ürünleri hariç ek vergi getirilen diğer ürünler üzerinden ek vergiler kaldırıldı.

Aslında önce CAATSA yaptırımlarının kaldırılması gerekirdi ama haksızlık etmeyelim. Bakanlar yaptırım listesinden çıkarıldı. Meselenin uzun atımlı etkilerinden olan gri liste baskısı kaldırıldı. Ufak tefek not artışları geldi. Dünya Bankası ve diğer bankalar üzerinden baskı kaldırıldı.

Ya Türkiye bunlara karşılık bir adım atıyor. Ki böyle ise yanlış olur. Yahut CAATSA kalkacak ve Türkiye de misillemesini kaldırıyor. İlk kim kaldırdı sığlığında değerlendirmeyeceğim elbet.

Batı Türkiye'nin gönlünü alma gayreti içinde. Bu açık. Ama Türkiye ayarı ne denli tutturabiliyor sormak lazım.

Nerenin tarafı olacağımız değil, kim bizi yanında görmek istiyor diye baksak daha yerinde olmaz mı

Bağımlılık yerine bağımsızlık fikrine daha da güçlü tutunulamaz mı

Türkiye'nin hakkını Türkiye'ye lütuf görenlerin istediği bedel cevher-i hürriyettir. Yağlı kete misali.

Elbet biz atalarımızdan hürriyeti miras almışızdır. Ve dahi hürriyet fikri damarlarına en işlemiş millet de biziz. Artık çokça söylenmese de ve 100 yıldır gerçek hürriyetimizin zeminini oyan içimizdeki Batıcılara rağmen...