Bu dünya 66 yıl önceki dünya değil

Bir yerinden girip TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Kurulu toplantısını takip etmeye başlıyorum.

Ekran buz gibi. Hatip konuşuyor. Hem de Türkçe. Dinliyorum. Dinliyorum.

Sözcükler konuşanın kimliğini şaşırtıyor. Şaşkınlıktan konuşulanı da anlamıyorum. Bocalıyorum. İrkiliyorum. Ürperiyorum. Bir şok beliriyor, sonra atlatıyorum.

Toparlanmam lazım. Çünkü düştüğüm dehşet dehlizlerinden çıkmalıyım. Ama olmuyor. Hücremdeyim ülkemle beraber ve her bir cümle üstümüze yeni duvarlar örüyor.

Sanki bir çukura atıp hapishaneyi üzerimize bina ederek gömüyor. Sednaya gibi…

Daralıyorum. Kullandığı iyelik eki kulağımı tırmalıyor.

Avrupa'nın değişen ihtiyaçlarını ifade ediyor. Bunları bir koşu karşılama sorumluluğu yüklüyor. Konuştukça biz hiçiz ve Avrupa her şey oluyor. Avrupa için varmışız ve Avrupa ne dilerse amadeymişiz gibi hissettiriyor.

Avrupa ittifakına asfalt seviyesinden sımsıkı bir ekopolitik yönelim… Tartışmaya kapalı. Sanki kutsal bir emir gibi indiriyor yaklaşımını. Sanki ezeli ve ebedi bir ahdi mızrak yapmış derinime derinime itiyor. Tanrı Avrupa'nın arzuları için Türkleri yaratmış gibi tınılıyor.

Öyle çiğniyor ki… Hitabı karanlık bir ışık gibi üzerimizi kaplıyor.

Ve nihayet bitiyor. İlk defa soluk aldığımı hissediyorum.

AB-Türkiye ilişkileri kimin sorunu
İşte Sn Aras'ın konuşmasını ekopolitik gözlükle ortadan dinlemeye başlarsanız yaşayacağınız his budur.

Niyetimse konuşmanın bir kısmını alıp haksız bir eleştiri getirmek değildir. Çünkü bu konuşmanın başı farklı… Başı doğru... Başı hakikat... Olması gerektiği gibi...

O yüzden bu yazının bölümleri de Aras'ın konuşmasındaki gibi birbirinden farklı. Duygudan bilançoya doğru... Sorumlulukları yeniden dağıtmak ya da karar vermek adına…

Niyetim bu konuşmanın iki bölümün farklı tınıları arasında şeffaf bir tartışma yapmak. AB'ye dair verilen mesajların neden böylesine bunalttığı üzerinden Türkiye'nin yeni dünyadaki ekopolitiğini tartışmak… 66 yıldır asimetrik bir ekopolitiğin içindeki bir ülkenin özgürleşmesi ve özgünleşmesini konuşmak…

Çünkü sürdürdüğümüz AB yanlı ekopolitiğin bize verdikleri bu kadar. Daha fazlası gözükmüyor.

Ve eski dünya ile yeni dünya arasında farklar beklemek de hakkımız. Çünkü çok sabrettik, çok sınandık, çok çalıştık.

Belki aynı toplantıda TÜSİAD Başkanı Sn Turan'ın yaptığı konuşmaya kulak kabartmalıdır.

Turan'ın, memleketi ABD-AB-Çin üçlüsü arasında bir dengeye yerleştirmek fikrini öne çıkardığını anlıyorum. Eğer doğru anladıysam.

Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna üyelik başvurusu yaptığı 66 yıl öncesinden farklı jeoekonomik güçler var artık. Türkiye de farklı.

Bu üç jeoekonomik gücün Türkiye'den umdukları menfaatler var. Türkiye'nin de bunlardan elde edeceği ekonomik faydalar var. Tek defalık fayda değil. Denge bu güçlere işledikçe artıp azalmayacak faydalar…