Bir konkordato hikâyesi
Ben de sanırım bugünün şartlarında iş dünyasıyla beraber taşıdığım ortak merakımı gidermek için sordum. O da anlattı.
Önce konkordatonun ne olduğunu ve bugün neden ihtiyaç olduğunu tarif edeyim, ondan sonra paylaştıklarını aktaracağım.
Konkordato mahkeme gözetiminde iflas önleyici bir anlaşmadır. Daha doğrusu alacaklıları anlaşmaya zorlayan bir tedbirdir. Dönemsel olarak zora girmiş, bütçe ve diğer planlamalarını doğru yapamamış buna karşın konjonktür geçince toparlayabilecek durumdaki işletmeleri yaşatmaya dönük olarak mahkemelerin bir tasarrufu olarak uygulanıyor.
Aslında ekonomi yönetiminin konjonktür etkilerine kayıtsız kaldığı durumda mahkemeler sorumluluk alıyor. Gerçi ekonomi yönetimi Merkezin Güncesinde yaptığı zombi vurgusuyla meseleyi konjonktürel görmediğini beyan etmişti.Dönemin koşullarında akım çakmışa dönen işletmeleri ekonomiden sürmeye dönük bir yaklaşımı benimsiyorlar. Bu şartlarda mahkemelerin samimi gayretleri de, ne bileyim…
Başkaca konkordatoya mecbur olan işletmelerden bildiklerimi de şöyle bir gözümün önünden geçirdim. Bu işletmeler gelen dalgayı görememiş ve trajikomik biçimde vizyoner düşünmüş işletmeler. Merdivenaltı standartlarda varlık göstermeyi benimseseler sıkıntı yaşamayacak işletmeler. Sahip oldukları vizyon için tüm varlıklarıyla işlerini yaşatmaya çalışmış işletmeler.
Hayatta kalmanın şartını pekâlâ biliyorlardı. İşin kalitesine yatırım yapmamak, insan kaynağına yatırım yapmamak, tüccar gibi değil tefeci gibi çalışmak, kayıtdışı kumsallara şezlong atmak…
İşine yatırım yapanın, vergisini nizami ödeyenin, iş hayatında saygınlığını önemseyenin mağdur olduğu gibi onlar da artık mağdur. Aksini yapanlar daha iyi…
Bir analoji yaparsam; trafikte fabrika gibi duman atan araçlar görmeye devam ettiğimiz sürece bu iş böyle gidecek. O kadar muayene baskısı ile nasıl trafikte duman atan araçlar var olabiliyor, bilen beri gelsin… O duman atan araçlardan biri benim aracım olsa Atila İlhan'dan mülhem kendimi vururdum…Konkordatoya dönelim. Süreç şöyle işliyor; avukat ve danışmanlarla beraber bir konkordato planı da içeren dosya hazırlanıp mahkemeye başvuruluyor. Bu plan borçların nasıl ödeneceği veya nasıl yapılandırılacağı, kaynak kompozisyonu, faaliyet planı gibi detaylar içeriyor. Mahkeme başvuruyu inandırıcı bulursa geçici mühlet veriyor, etmezse iflas kararı veriyor. Kabul ederse 3 ay geçici süre tanıyor ve komiserler atıyor. Bu süre +2 ay uzatılabiliyor. Komiserler planın tutarlı olduğuna ikna olursa alacaklıların da itirazıyla mahkeme görülüyor ve kesin mühlet veriliyor. Kesin mühlet 1 yıl + 6 ay uzatma kadar imkân açıyor.
Akabinde alacaklılara ödeme planı sunuluyor ve tutar olarak çoğunluğunun onayı soruluyor. Alacaklılar kabul ederse konkordato kesinleşiyor. Ve işletme plan çerçevesinde alacaklılara karşı yükümlülüklerini yerine getirmeye başlıyor.
İşte teorik çerçeve böyle. Tüm süreç komiserler gözetiminde götürülüyor. Konkordato projesine uyum bakımından tutarsızlık halinde komiserler mahkemeye olumsuz görüşlerini veriyor.
Peki işletme süreci nasıl yaşıyor Şimdi bunları aktaracağım. Aktaracağım tecrübeler geçici mühlet sürecini tamamlamış ve kesin mühlet almış bir işletmenin tecrübeleri. Bu yaşanan dalgada süreci tamam olmuş bir işletmenin henüz pek bulunamayacağını da bilmek lazım.
Konuştuğum işadamı evvela hatırlamak istemediği anlaşılır şekilde ilk iki haftanın çok zor geçtiğini söyledi. Müşterilerinin ve alacaklarının haberi başkasından duymasına ise izin vermediklerini belirtti. Geçici mühlet alır almaz yoğun çalıştıkları işletme çevresini arayarak durum hakkında bilgilendirmeyi kendilerinin yaptığını söyledi. Neyle karşılaşacaklarını bilmediklerinden kimseye gitmediklerini ama herkesi davet ettiklerini not etti. İşletmenin çevresine niyetlerini iyi anlamaları için bir nevi yardımcı olduklarını anladım.