Dünya bildiğimiz her şeyin yanlış olduğunun kavranacağı yahut kavratılacağı bir çağa giriyor. Deterministik konforumuz bozuldu bile. Newton fiziği iyiydi lakin artık ihtiyaçlarımızı karşılayamıyor.
Evreni ve kendimizi Newton fiziğinden daha iyi anlamamız gerektiğini biliyoruz. Fakat kuantum fiziğiyle de anlayacak kadar kapasitemiz yok. Şaştık kaldık. Belki de Husserl'in dediği gibi bilim bizi sadece yanlış yönlendirdi. Husserl'in fenomenolojisi Yunus'un "kendin bilmek" meselesinin yöntembilim meselesi. Çözümü değil, nasıl çözeceğimizi düşünüyoruz kısaca. Kesin bir cevabımız olamadığından her şey belirsiz ama ahlaki ilke olarak her şey şeffaf…
Merhum Sabri Orman Hocayı bunları söyledikten sonra anmadan geçemem; metametodolojiyi çalışıyordu son döneminde. Yani yöntembilimin yöntemini…
Descartes'ın cogito ergo sum (düşünüyorum o halde varım) önermesine artık bağlı değiliz. Çünkü o da yetmiyor.
Epistemolojik hatta felsefe denediyse de yeni bir önerme ortaya koyamadı. Tanrısız kıvranışların yetersizliği Heidegger'in kavramlarıyla da yeterince karşılanamadı.
Neyse ki biz varlık tasasını Elmalılı ile hallettik. O şöyle diyor;
"Ey Rabb-i Müteâl! Sen şu zahirdeki infisali batındaki ittisal ile vasf etmese idin, ben beni görmez, Seni sezemezdim. Anlayanlara hemhâl, anlamayanlara dellâl olmak istemezdim. Sen bana vicdan dedikleri bir buluş, vücud dedikleri bir bulunuş ihsan ettin. Ben bu buluş ile kendimi kendimde buluyor, bulunuşuma eriyorum. Bu sayede başka varlıklara varıyor, vicdanlarını kendime zammediyorum.
Yâ Rab! Sen bizi böyle bir cihetten vicdan, bir cihetten vücud namiyle iki silsile-i şuûn içinde yüzdürüyorsun."
Kısaca; buluşum (vicdan) ve bulunuşum (vücudum) verilmiş o halde varım, vicdanımı bağladığım diğer varlıklar da var.
Bu ifadeler sayesinde Batı düşüncesinden birkaç adım öndeyiz.
Ulusal ve küresel vicdanımızı bir vücudda (irade) buluşturabilmemiz bu sayede. Evvelce karşısında aciz düştüğümüz Avrupa ülkelerinin bugünün tarih sahnesinde karşımızda aciz düşmesi bu metafizik farkın sonucudur.
Şimdi neden bu geniş bağlamı tartıştığıma geleyim.
Burada tartıştığım çerçevenin bilimin her alanında bir etkisi var. Teoriler, kabuller, kalıplar, ezberler yıkılıyor. Yerlerine yenileri konamıyor ama yıkılıyor. İktisat dahil…
Biz dediğim gibi avantajlıyız ama ne yazar.
İktisatta karşımıza çıkan her olgu teorileri, kabulleri, kalıpları ve ezberleri koruyacak şekilde ve korumak güdüsüyle yorumlanıyor.
Cevaplar net, kati ve kitaba sadık. Sahici bir entelektüel gayret yok.
Sanırım toplum belirsizlikler ve şeffaflık çağında en ilkel iktisadi yaklaşıma maruz kalıyor.
Ve bazıları zannediyor ki ortodoks programı eleştirmek kolay. Hayır değil. Asıl Türkiye Ekonomi Programını eleştirmek kolaydı.
O gün menfaatleri uğruna yapıcı yahut yıkıcı sesini çıkarmayanlar bugünkü programın savunuculuğunda geçmişin üzerine basıp yükselmeye çalışıyor.

17