Altın tasarrufu mu yanlış, para sistemi mi

İftar programlarını takip ediyorum. Artık sakız orucu bozar mı sorusundan ciddi meselelere gelmiş Türkiye. En çok zekât soruları geldiğini görüyorum. Sual sahipleri nisabı ve zekât miktarını hesaplatmak istiyorlar.

Evvela anlıyorum ki enflasyonist dönem geçim zorluğuyla beraber bir tasarruf refleksi de oluşturmuş. Sonra sual edenlerin varlık portföylerinden görüyorum ki ana tasarruf kalemi altın. Hatta sonuna kadar altın. Mesele de bu

Bugünün modern ve çarpıtılmış ekonomik düzeninde altının tasarruf birimi olması rahatsız edici bir durumdur.

Ekonomi yönetiminin de ister yastıkaltı olsun ister banka altın hesabı olsun altın tasarrufuna karşıt bir tavrı var. Bu tavrın, her iki altın tasarrufu yöntemine dair kapitalizmin (modern ve çarpıtılmış) finansal mimarisi içinden bakınca makul ve kabul edilebilir birer sebebi mevcuttur.

Birincisi ve yastıkaltı altınla ilgili olan; yastıkaltı altının fon akımında sızıntı anlamına gelmesi ve yatırımlar için tasarruf kıtlığına neden olmasıdır.

Tasarruf kıtlığı şiddetlenip açığa dönüştüğünde ekonomide iç kaynaklar pahalanır yahut karakteri istikrarsızlık olan dış kaynakları temin etmek gerekir. Finansta pazarken dış kaynağın temini sadece kar-zarar hesabına da bağlı değildir. Kafasına göre şartlar dayatır. Sonuçta tasarruf açığına getirilebilecek çözümlerin iç veya dış kaynak olsun her ikisi de kendi lehlerine dengeyi bozabilecek bir kırılganlık doğurur.Ekonomi yönetiminin tavrının sebeplerinden ikincisi ve banka hesaplarıyla ilgili olan ise bu banka varlıklarının krediye dönüşememesidir. Ya sadece altın işiyle iştigal edenler altın kredisi alır yahut maliyetli swap anlaşmaları yapılarak altını bir para cinsine çevirmek gerekir. Mesela altın cinsinden hayat poliçesi yapılamamasının nedeni de budur. (Altın cinsi hayat poliçesi yapılabilse Türkiye'de herkesin hayat poliçesi olurdu.)Altın hesapları kullanma zorluğuna rağmen evvelce Merkez Bankası bu varlıkları rezerv opsiyon mekanizmasıyla kaynağa dönüştürülebilmiş idi. Buna göre altın hesaplarındaki varlıklar bankalar tarafından Merkez Bankası indinde tutulacak TL veveya döviz cinsinden zorunlu karşılıklar yerine kullanılabiliyordu. Böylece altın Merkezde bağlanıp para boşa çıkarılıyordu. Ama mekanizma liralaşma bağlamında kapatıldı. Hala yanlış bir adım olduğunu düşünürüm. TMSF döviz cinsi hesaplara güvence vermeyi bırakırsa ya da en azından TL ile dövize eşit muamele yapmayı bırakırsa görüşümü yeniden değerlendiririm.

Ekonomi yönetimlerinin genelinin tavrı bu olsa da altın tasarrufu karşısında benim yaklaşımım başkadır. Bu para sisteminde altın ve gümüş gibi değerli metalleri tek gerçek tasarruf birimi olarak görürüm.

Yani ben yanlış olanın altın tasarrufu değil, para sistemi olduğunu değerlendiriyorum.

Para sisteminin yanlışlığını anlamanın en kolay yolu olarak; enflasyona kadar faizi caiz gören yaklaşımın çarpıklığının şiddetine bakmanız yeter.

Deflasyonda çalışmayan tek yönlü bu fetva, kapitalizmin para sistemine ve enflasyonist karakterine meşruiyet kazandırmaktan başka işe yaramaz. Bu fetvanın kapitalizm indindeki durumu Darwin'in yaptığı katkıya eşdeğerdir.Faiz yasağı demek kapitalizmi reddetmek demektir. Kapitalizm içinde çözüm aranamaz. Aranırsa İslam kapitalizmi çıkar.

Altın biriktirenler, tam bilmeden dahi sadece işkillendikleri için kapitalizmin para sistemine teslim olmamak adına bu tasarruf yolunu tercih ediyorsa sonuna kadar iyi bir iş yapmaktadır.

Altın biriktirmek aşırı tedbir olarak görülebilir. Fakat bugünkü para sistemi önünde sonunda dolarla beraber yıkılacaktır. Olmaz böyle iş.

Geçenlerde Yılmaz Özdil'in Merkez Bankası'nın Ankara'dan İstanbul'a taşınmasına dair sistemin ihtiyaç duyduğu türden bir sosyal medya içeriği düştü önüme. 1 saate yakın bir videoydu. Yüzbinler izlemiş. Alan da veren de bağlamdan bihaber

Yüzbinlerce saatlik safi israf yani. Finansal kurumlar varlıklarıyla da eylemleriyle hiçbir ülkeye ait değildir. Merkez bankaları dahil. Bunu daha evvel gayet titiz izah etmiştim. Merkez bankasının da bankaların da yerli-milli amaçlara hizmet ettirilmesinin politikalarla mümkün olduğunu da yazılarımda belirtmiştim. Bu yüzden tekrar bu konulara girmeyeceğim.