Aileyi nasıl kurtaracağız

Ekonominin en başat tartışma alanlarından birisi nüfustur. Klasik yaklaşımlar karanlık taraftan okunur. Bunlara göre nüfus artış hızı problemdir ve baskılanmalıdır. Bazı yaklaşımlar her toplulukta %2,5 süper zekâ ürediğini ve sistemin sürdürülebilirliği için mümkün mertebe bu profillere sahip olunmasını vazeder. Diğer yaklaşımlar bu ikisi arasında konumlanır. Ama hepsi nüfusun sayısıyla ilgilidir.

Bugünse nüfusu sayısıyla değil yaşıyla tartışıyoruz. Üretici insandan tüketici insana geçtiğimiz için…

Dünyanın kapitalist parçasında gerçekten bir yaşlanan nüfus problemi var. Ve biz de gençliğimizle övündüğümüz günleri çok çabuk geçtik. Artık tartışmanın büyük bir parçasıyız. Globalleşmemizin ne denli şiddetli olduğunu göstermeye daha iyi bir örnek bulunamaz herhalde. Biz de kapitalist yarı kürenin içindeyiz. Kapitalizmin birey odaklılığının bir sonucu olarak bedel ödüyoruz. Doğrusu fert+toplum odaklı olmalı idik. Diğer taraftan kapitalist düzenlemelerin ve kapitalist ekonominin bir sonucu olarak bedel ödüyoruz. Ve en üstte kapitalist düşüncenin toptan bedelini ödüyoruz.

Tüketim toplumlarının makus kaderine tutulduk. Hem de tüketmeye takati olmayan bir tüketim toplumunun…

Bu yazıya madem kapitalistik bir problemle başladım. Durun şu kapitalizmi de bir anlatayım. Çünkü kapitalizmi anlamadan farkındalıklı bir hayat yaşanamaz. O kadar içindeyiz ki ne kadar kapitalist olduğumuzun bile farkında değiliz.

İnsanın nefsini en iyi anlamış düşüncedir, kapitalist düşünce. Nefis fıtratın bir bileşenidir ve kapitalizm nefsi doğru ele alırsa fıtratın tamamını esir alabileceğini bilir. Ve bunu yapar. İyi de yapar. İnsanı böylece nefsinin kontrolüne verir. Kendi kendini prangalayan insanın kendine başkaldırması absürt olacağından sistemini işletir.

Kapitalizm, nefis ne kadarını kuşatmış olursa olsun fıtratla çelişmemeyi benimser, çelişmez. Amma eğer fıtratla çelişmek de fıtratsa bununla da çelişmez. Kendine göre yeterince fıtrat bulur zaten. Bir tane bile tam kapitalist olsa yeter. Geri kalanı zaten buna sunduklarını gösterip çatıştırarak yönetebilir.

Kapitalizm bir anlamda gücünü fıtratların fıtratlarla çekişmesinden (rekabet) alır. Bir insan standardı falan istemez. Her insanı kendine yazar. Dervişler ve kapitalizmi tanıyıp kapitalist olmamayı seçen normal insanoğlu hariç… Bir de kapitalizmi tanımayıp tanıma durumunda da olmayanlar hariç…

Peki neden razıyız kapitalizmin bizi elleşlemesine Çünkü "hızlı" gelen menfaatlerimiz var.

Kapitalizmin şekillendirdiği tersine fıtrat rekabetinden doğan kaotik düzen sayesinde bugün bu yazıyı ileri teknoloji cihazınızdan okuyabiliyorsunuz. Rahat bir koltukta oturuyorsunuz. Bir cam bardaktan çay içiyorsunuz. O kirlenince yeni bardağa çayınızı dolduruyorsunuz. Şehirlerde yaşıyorsunuz. Hiçbir temel ihtiyaç sorununuz yok. Kapıdan 20 metre ileride canınızın çektiği yahut çekmediği her şey hazır. Artık mıntıkanız camiye mesafesini değil, AVM'ye mesafesini ölçüyorsunuz. Buzdolabınızda kış günü tüm yaz meyveleri ve sebzeleri var. Kadınlar tarih boyunca ilk defa çalışmadan evinde oturuyor. Mal bakmıyor, tavuk kişelemiyor, tarla sürmüyor, bağ bozmuyor. Kızlar okula gidiyor. Kimse oğlanlara sırtını yaslamak derdinde değil. Kışın üşümüyor, yazın terlemiyorsunuz. Bir yerden bir diğerine kısa sürede gidiyorsunuz. Çeşmelerinizin yerini yolüstü marketleri almış. Yerin derinliklerinde, denizin diplerinde, uzayın enginliklerinde faaliyetler yapılıyor. İstediğiniz her yerde rahat bir yatak bulabilirsiniz. Yağ var, bal var, tuz var, şeker var… Bulduğunu değil, istediğini yemek var. Eski beylerin, ağaların, sultanların, kralların hayatını yaşıyorsunuz… En basitinden herkesin beyaz gelinlikli bir düğünü oldu. Bu ancak saraylarda olurdu. Temel ihtiyaçlarını karşılamak peşinde bir ömür tüketmek yerine insanı hayvanlardan farklı kılan kabiliyetlerinizi kullanabiliyorsunuz.

Aslında sağlıklı bir aile, bir toplum, bir medeniyet inşa etmek için her şey hazır. Gel gör ki sonuç tam aksine. Medeniyet darmaduman, toplum yozlaşmış, aile kaçınılası bir kabusa dönmüş…

Evet saydıklarımın hepsini ve çok daha fazlasını veriyor kapitalizm. Tabi bir bedel karşılığı… O bedel de değerlerimiz. Bunlara sahip olabilmek veya elimizdekilerden vazgeçmemek için herkes de razı bu takasa. Al değerleri ver her neyi vereceksen… Bunlar gene olurdu ama kapitalizm hızlandırdı. Üstümüze resmen boca etti vaatlerini. Hatta artık olağanüstü keşifler, icatlar, teknolojiler bizi şaşırtmıyor.

Fıtrat çatışmasının değil, yaratılmış dengesizliğin bir sistem ve düzen doğurduğuna, Allah'ın adaleti dağıtan el olarak insana anlam yüklediğine herkes kayıtsız artık.