Nankör

İber Yarımadası'na ilk kez 400'lü yılların başlarında gelmişlerdi fakat zaman içinde Katolik Hıristiyanların baskıları ve şiddeti artınca tekrar geldikleri Kuzey Afrika'daki Müslümanların arasına dönmek zorunda kalmışlardı.

Adil bir Müslüman hükümdar olan Tarık Bin Ziyad, 700'lü yılların hemen başında İber Yarımadası'nı fethedince O'nun koruması altında İber'e üç asır sonra da olsa dönme imkanı bulmuşlardı.

Bu sefer o topraklarda çok daha uzun süre kalabileceklerdi zira Tarık Bin Ziyad ile temelleri atılan Endülüs Medeniyeti tüm farklılıklara kucak açan muhteşem bir İslam Medeniyeti olacaktı. Böylece Kurtubalı Yahudi filozof, hahambaşı, Orta Çağ'ın tartışmasız en önemli Yahudi düşünürü olan İbn Meymun ile Mürsiyeli (Murcia) İbn Arabi iki çağdaş olarak dünyaya sayısız eserler verme imkanı bulacaklardı.

Avrupa'nın birçok noktasında Hıristiyanların zulmü altında inleyen Yahudiler, Endülüs'te Lucena (Alisana) gibi nüfusunun tamamı Yahudi olan kentler kurdular, ticarette son derece etkin oldular hatta Samuel ibn Nagrela gibi Yahudi isimler vezirlik makamına getirildiler.

Farklı kültür, inanç ve paradigmaların harmoni içinde yaşadığı Endülüs 1492 senesinde Orta Çağ'ın karanlık Avrupa'sına yenik düştü ve geride ne bir Müslüman ne de bir Yahudi kalabildi.

Kaçabilenler Kuzey Afrika üzerinden dünyanın farklı coğrafyalarına kaçarak hayatlarını kurtardı, kaçamayanlar Kastilya Kraliçesi Kirli Elizabeth'in engizisyonlarında hunharca katledildiler.

Sürgün için tanınan süre 2 Ağustos 1492 tarihinde sona ermişti, bu yüzden yaklaşık 120 bin masum Yahudi; malını, evini yok pahasına satmak zorunda kaldı.

Ellerindeki servetlerine de canları karşılığında Ceneviz ve Venedikli gemi tacirleri el koydu.

Bu yaşadıkları ve maruz kaldıkları ilk sürgün ve ilk acı değildi.

Tarih boyunca Hıristiyan fanatizmi yüz binlerce Yahudi'yi bulundukları topraklardan defalarca sürgün etti. 1290'da İngiltere'den, 1340'ta Bavyera'dan, 1492'de İspanya'dan, 1497'de Portekiz'den ve II. Dünya Savaşı'nda Avrupa'dan sürgün edildiler.

Bu katliam günlerinde dini, soyu, kültürü, dili farklı bu göçmenlere sadece bir devlet kucak açtı ve korumasına aldı: Osmanlı Devleti

Sultan Beyazid Han fermanlar yayınlayarak İber Yarımadası'ndan kaçan Yahudilerin hüsn-ü kabul ile karşılanmalarını, aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapacakların veya en ufak bir zarara sebebiyet vereceklerin ölümle cezalandırılacaklarını buyurdu.

Kemal Reis'in emrindeki Osmanlı kadırgaları, Kadiz ve Sevilya limanlarında bekleyen Yahudileri haftalarca Osmanlı topraklarına taşıdılar.