Nasıl sıcak bir yaz yaşadığımız sanırım herkesin biraz da yaşı ile alakalı lakin 90 yaşına merdiven dayamış babam ile sohbet ederken ilk kez bu denli kavurucu bir yaza şahitlik ettiğini duyduğum zaman ürperdiğimi itiraf etmeliyim.
Ege kıyılarının en kuzeyinden başlayarak Hatay vilayetine kadar ulaşan sahil şeridinde insafsızca ve hunharca yapılmış yazlık dedikleri o çirkin görüntüye, şimdilerde susuzluk da artık eklenmeye başlıyor.
Bu kuraklığa rağmen bugüne kadar İstanbul ve Ankara gibi şehirlerimizde bir su sorunu hala yaşanmadıysa gecesini gündüzüne katan ve bu şehirlere su sağlayacak projeleri hayata geçiren yöneticiler sayesindedir. Maalesef algılar ile koca şehirleri yönetebileceklerini zannedenler şimdi olgular karşısında oldukça güç durumda kalmaya başladılar.
Büyük şehirlerde son yedi yıldır bir metreküp tatlı su kaynağını şehirlere getirmek için proje geliştirmeyenler, çareyi su fiyatlarını astronomik boyutta artırmakta bulmuş durumdalar.
DÖNELİM SU KONUSUNA
Yerküre üzerindeki suyun tamamı beş litrelik bir şişeye koyulsa, insanoğlunun erişebileceği tatlı su miktarı sadece bir yemek kaşığı kadar.
Sanırım bu mukayese tatlı su kaynakları konusunda nasıl bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımızı göstermeye yeter de artar zira bu denli az tatlı su kaynağı sadece sanayi ve evlerde kullanılmıyor, asıl tüketim tarımsal sulamada.
Tarımsal sulama, tatlı su kaynak tüketiminin %75'ini oluşturmaktadır. Bu yüzden su kaynaklarının korunması gıda güvenliğinin de en temel şartıdır.
Bu yıldan itibaren 48 ülkede 2,8 milyar insanın su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı bilinmektedir. 2050 yılındaysa 7 milyar insan çok yoğun su sıkıntısı çekecektir.
GELELİM TÜRKİYE'YE
Türkiye, dünyada kabul edilmiş değerlere göre yıllık kişi başına düşen 1.520 m³'lük su miktarı ile su sıkıntısı çeken ülke kategorisinde. 2030 yılına gelindiğinde bu miktarın 1.120 m³ seviyelerine düşeceği öngörülüyor. Bu kısıtlı miktarın da kirletildiği ve hor kullanıldığı bir ülkede gelecekteki en büyük sıkıntının tatlı su kaynağına erişim olacağı aşikardır.