Dalkavuk deyip geçmeyin

Uzun zaman oldu yoğun gündem münasebetiyle hafta sonuna dair bu köşeye özel bir yazı kaleme almayalı. Nasıl fırsat olsun ki öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki adeta olayların hızına yetişmek mümkün olmuyor.

Bu kafa yorgunluğunu rahatlatmak maksatlı gezdiğim mekanların içinde kitapçılar ve iyi bir sahaf vazgeçilmezimdir. Gerçi sahaf mı kaldı diye sorsanız size haklısınız demek dışımda diyecek bir sözüm de yok. En son sahaf diye bir Anadolu vilayetinde gittiğim dükkanda sınavlara hazırlık maksadıyla çıkan yayınlardan başka bir şey görememiş ve bizi sahaf diyerek o dükkana götüren genç kardeşimize mahcup hissetmesin diye içeride işkence gibi yarım saat geçirmiştim.

İşte böyle bir günde Ankara'da bir sahafta Reşad Ekrem Koçu'nun genelde İstanbul'a ve tarihe dair kitaplarını buldum. Bir tanesinin için tam açmıştım ki Reşad Ekrem Koçu'nun Dalkavuk isimli yazısı karşıma çıktı.

Orada yazılanları okuyunca her şeyi olduğu gibi dalkavukluk konusunu da altının ayarını bozar gibi bozmuşuz. Yahu dalkavuk dalkavuktur, bu bir tıynet meselesidir, iş kolu mudur ki bu işi de rayından çıkartsınlar dediğinizi duyar gibiyim ama yanılıyorsunuz. Koçu'nun anlatımına göre Tanzimat öncesi devirde dalkavukluk; kahyası, nizamnamesi ve narhı (temel gereksinimleri karşılayan mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarına dair tavan ve taban fiyat karşılığı) olan bir iş kolu ve bu işi icra edenler ise bir esnaf zümresiymiş.

Mesela belirlenen bazı dalkavukluk ücretleri şöyle;

Dalkavuğu bir tarafında üzengisi olmayan haşarı bir bineğe bindirip temaşa yaptırtma 300 para.

Bir salkım üzümü sapıyla birlikte yutma 40 para.

Dişlerini leylek gibi şakırdatmak şartıyla sakal zelzelesi yapmak 60 para.

İşte böyle bir fiyat listesi olan, mevzuata bağlanmış bir meslek dalkavukluk. Bu türden vesikalar bize gösteriyor ki bugün hayatın içinde her gün karşılaşılan dalkavukluk örnekleri çok iğreti duruyor. Hele bir de sosyal medya üzerinden yapılan dalkavukluklar var ki sadece iğreti duymuyor aynı zamanda çok rahatsız da ediyor.