Şehirler yaşayan organizmalardır, bugün yapmadığınız bir birimlik yatırımı, gelecekte 10 birim olarak yapmak zorunda kalırsınız. Bunun en bariz örneklerini şu aralar kentsel dönüşüm kapsamında depreme dayanıksız kentleri dönüştürme süreçlerinde yaşıyoruz.
1950'li yıllarının başıyla birlikte, Türkiye'de endüstrileşme ve nüfus artışıyla birlikte köylerden şehirlere büyük göç hareketleri başladı. 1950'li, yıllardan 2000'li yıllara kadar çok büyük hızda devam eden şehirlere göç konusu, aklı selim bir şehircilik anlayışı içinde ele alınamadı.
Kısa süreli koalisyon hükümetlerinin ve darbelerle yolu kesilen parlamento ve bürokrasinin yıllık arz edilmesi gereken konut sayısı, ihtiyaç duyulacak enerji miktarı, yapılması gereken kanalizasyon ve arıtma tesisleri gibi bir derdi hemen hemen hiç olmadı.
Doğrudur, bu ülkede Devlet Planlama Teşkilatı gibi son derece etkin planlamalar yapan ve ülkeye büyük katkıları olan kuruluşları oldu lakin kısa süreli hükümetler dolayısıyla bu türdeki organizasyonlardan da beklenilen verimi alamadık.
Özellikle şehircilik alanında vatandaş kendi kaderi ile baş başa kaldı.
Konut arzı ve alt yapısını düşünmeyen şehircilik anlayışının sonucu olarak vatandaş, bulduğu hazine arazisine gecekondu kondurdu, yapılmayan metro ve toplu taşıma sorununu 'dolmuş' diyerek getirdiği yöntem ile çözdü, ısınma ve alt yapısını keza kendi bildiği yöntemlerle gidermeye çalıştı, kanalizasyonunu da dışarıya serbestçe akıttı.
Yaşanılan her depremde evi yurdu yıkıldı, yarasını kendisi tekrar sardı.
Koca şehirlerin kanalizasyonları akarsulara aktı, hala da akmaya devam edenler var.
Son 30 yıl içerisinde işte bu çarpık kentleşme sorununu çözmek için, o dönemlerde yapmadığımız harcamaların 10 katını yaparak metro inşa ediyoruz, arıtma tesisleri yapma gayretindeyiz, kentsel dönüşümü belli bir hızda sürdürme telaşındayız.
Bu esnada şehir ve kasabalarımızın ısıtma ihtiyaçlarının tamamını doğalgaza kavuşturduk, kuraklık dönemlerinde de yetecek şekilde havzalar arası tatlı su transferleri yapılarak başta İstanbul, Ankara Konya, Gaziantep gibi şehirlerin su ihtiyaçları çözülmeye gayret edildi.
Tüm bunlara rağmen, hala 70'li yılların gözüyle siyaseti laf ebeliği ve demagojiden ibaret gören popülist zihniyet son yıllarda geldi belediyelerin başına geçti.