Fakirlere pide dağıtan vakıf

Alışverişini yapmış, elinde poşetle pide kuyruğuna girmişti. Gözü birine takıldı.

Genç bir adam. Elinde çantası, elbisesi ütülü, boynunda kravat. Belli belirsiz etrafa bakıyordu. Sıra ona geldiği hâlde fırına girmiyor, tedirgince arkasındakine sırasını veriyordu.

Yeni çıkan pidelerle birlikte kuyruk yağ gibi eridi. Adam içeri girmeden ağır adımlarla orayı terk etti.

Ardından yetişen biri, kendisine aldığı pidelerden yarısını ona ikram etti "bu bir iftariyeliktir ne olur kabul edin" diyerek. Meğer adam evli ve bir çocuk babasıydı. Birkaç aydır da işsizdi. O sabah, evden çıkarken hanımı "belki bu sefer" iş bulur inşallah ümidiyle akşam pantolon ve gömleğini ütülemiş, "Kılık kıyafeti düzgün olsun da reddetmesinler" demişti.

Müracaat formu doldurtmuşlar. Ona da kayıt parası almışlardı. "İş vereceğiz" diye işsizin ekmek parasına göz diken niceleri vardı. Ekmek parasını kayıt formu için verince sadece eve dönecek parası kalmıştı. Ekmek alsa bir türlü almasa bir türlüydü.

Son cümlesi enteresandı:

-Belki inanmazsınız ama sokakta benim gibi "adam gibi" dolaşan nice muhtaç var bilseniz.

"Beyefendi bu sadaka değil, iftariyeliktir, ne olur" diyerek elindeki poşeti bu adama verdi.

Şahit olduğu bu duruma da kahrolmuştu. O akşam televizyon haberlerinde sunulan iftar sofralarına baktı. Bir de o işsiz ve onun gibileri hatırladı. Hamiyetperverlik adına çok üzüldü.

Her şey görsellikten mi ibaretti Okuduğu vakıf hikâyelerinin birinde Hicri 678, Miladi 1280 yılında Sivas'ta Fahreddin Ali bin Hüseyin bin Ebubekir isminde bir hayırseverin bir vakıf kurduğunu ve vakfın sıcak pide alıp müezzinler vasıtasıyla fukaraya sadaka olarak dağıttırdığını okudu.

Anladı ki

Hemen her alanda olduğu gibi yardımseverliğin de içi boşaltılmıştı. Etraf yardımseverle doluydu. Ama yardıma muhtaç insanlardan kimsenin haberi yoktu. Çünkü artık çoğunlukla "yardım" değil "severlik" rolü yapılıyordu!..

Mehmet Fatih

ŞİİR

Mezar taşı

Mezar taşı kadar soğuk bazı suratlar,

Buz kesmiş duyguları

Hâlbuki her mezar taşının bir hikâyesi vardır,

İnsanın fâniliğini tokat gibi suratına çarpar her biri

Haykırır sessizce "kalıcı değilsin burada"

Sevmez çoğu insan mezarlıkları,

Görmezden gelir,

Bakmadan geçer sessizce kabristanın kıyısından

Sanki görmezse gözleri, kaçacak gibi hakikatten.

Sonu aslında onun da bir mezar taşı,

Olacağı gerçeğinden

Yürür sessizce mezarlık dolu sokaktan,

Kulağında kulaklık, hakikatlere kapanık,

Duymazdan gelse de çevirse de bakışlarını,