"Siz ağa gibi istiyorsunuz!.."

Bir fakiri gördüm ki başını Kâbe'nin eşiğine koymuş idi. Ve yüzünü yere sürüyor, ağlıyor ve diyordu ki: "Ey Gafur, Ey Rahîm olan Rabbim! Sen, biliyorsun ki zalim ve cahil olan insandan ne zuhur eder ki, sana lâyık olsun.

Hizmetteki kusur arzımı getirdim. Zira, tâatime güvenmem. Asiyeler, günahtan tövbe ederler.

Arifler, ibadetten istiğfar ederler. Abidler taatin mükâfatını isterler. Tüccarlar, mallarının bahasını. Ben kulun ise ümit getirmişim. Taate değil, dilenciliğe yani niyaza gelmişim, ticarete değil. Bana şol bir şeyi ki sana, layıktır yapmak; o da dua.

Bana şol birşey ki ben, o şeye lâyığım. Eğer oldurursan. Eğer afv buyurursan, yüzüm ve başım âstan (eşiğine) taziradedir. Kula, ferman olmaz. Her ne ki emir buyursun. Ben, onun üzerineyim. Yani ona, taat ederim. Kıta:

"Kâbe, kapısında bir fakiri gördüm ki şöyle derdi:/ Hazin, hazin ağlardı. / Ben demem ki/ Taatimi kabul eyle! / Afv kalemini günahım üzerine çek."

En büyük felâketler içinde bile ümidini kaybetme. Sarıl Rabbine!

O, değil miydi sana söyleyen;

"Kulum Sabreyle!"

Seyyid Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin de buyurduğu gibi

Havva Arvas

ŞİİR

İhtimaller

Uzansam bağrına şu rüzgârın,

Beni saracak olsa.

Bilmese çocukluğumu,

Büyürken kanayan dizlerimi ya da.

Elimden tutup bayram şekeri toplamaya gitsek.

Ben büyüyünce nasıl biri olurum diye,

Hiç düşünmesek.

Yol boyu uyusam.

Uyansam,

Kış olsa kar yağsa yollar kapanmış,

Büyüklerin heeep bir işi olsa.

Nasıl büyüdük onların nezdinde.

Hiç anlayamasalar...

Sarılsam boynuna şu kalem kâğıdın,

Beni anlayacak olsa.

Bilmese,

Aslında ağlanacak haline gülüyor

Deseler...

Kendi yolunu terk etmemişse,

Kalbini kılavuz bilmiş demek kendine.

Kimseye nazı geçmese de,

Büyüdükçe üstünü örtmeyi öğrenmişse.