Kara tren menzile giderken

Arzu hayatımızın temel güçlerinden biri, belki de en önemlisi. Yaptığımız her şeyin başlangıcında arzu vardır. İster yemek yiyelim ister iş hayatında yükselmek isteyelim ya da daha soyut kavramlarla ifade edecek olursak ister hakikate ermek olsun isteğimiz ister din. Değişmiyor. Arzu hayattaki itici gücümüz bizim.

Her sabah yataktan kalkma sebebimiz arzu. Yüzümüzü yıkama, kahvaltı yapma ya da bir kahve ile geçiştirme sabahı, işe gitme sebebimiz arzu.

İstediğimiz için varız ve var olduğumuz için isteme hâlindeyiz. Genelde yaşlılarda ve hastalarda bu arzu pek görülmez ve belki de hastaneleri ve mezarlıkları ziyaret etmeme sebebimiz, belki de bu duygunun bir gün çekip gidebildiğini görme korkusudur.

Eski zamanlara dair besin, barınma ve aile kurma gibi tatmin için temel isteklerin olduğu zamanları okumak, dinlemek şaşırtıyor insanları. Artık ne bu kadar az şeyle tatmin edilebilecek benlikler var bu dünyada ne de bu kadar az şeye ulaşmak o kadar zor. Her şey ortada ve ulaşmak çok kolay. Yeter ki istemek olsun. İstedikçe ve elde ettikçe tatmin duygumuz azalacağına artıyor; istemeyi istemek başlıca bir arzu hâlini alıyor. İstemenin kaybolabilme ihtimalini dahi düşünmek korkutuyor insanları.

Mutlu olmanın şartı arzunun tatminine bağlı olmuş. Arzu ettiğimiz her ne ise, elde ettiğimizde mutluluğumuz da gerçekleşmiş oluyor. Her yerde farklı yöntemlerle bizlere "sürekli istemelisin ve elde etmelisin" alt mesajlı, bol ışıklı reklamlarla, mutluluğumuzun yegâne oldurucusu (öldürücüsü!) olarak istemeyi ve devamlı istemeyi gösteriyor.

Mutluluğu elle tutulabilir, gözle görülebilir ve muhakkak somut bir ihtiyacı karşılayan şeylerde arayıp duruyoruz. Çoğu kez, kısa süreli hazlarla mutluğun kollarında unutulmaz zamanlar geçiriyor, tekrar istemeye başladığımız o anda mutluluğun arayışı için yolları arşınlamaya başlıyoruz yeniden. Devam edeceğim yarın da...

Onur Genişcan

ŞİİR

Fakülte

Çocuk ruhumu orada bıraktığımı fark ettiğim,

Eski fakültemin önüne düştü bugün yolum.

Yerdeydi sarı sonbaharın gazabına uğramış

Hazan yaprakları.

Otuz kadar yıl önce bu zamanlar,

Biz de fazla sallamıyorduk dünyayı,

Belli ki görecektik; ardımıza bile bakmadan

Ayrıldığımız fakültemizden sonra

Hanya'yı ve Konya'yı!

"Ne arıyorsun hemşerim, burada!" der gibiydi,

Limon suratlı kapıdaki görevlinin itici gözleri!

''Anılarım aklıma geldi de şuracıktan geçerken,

İzin verirseniz gireyim içeri!''

Diyemeden ayrıldım,

Nostaljik hüznüme

Daha fazla tuz biber olmasın diye,

Ayağıma dolaşan yerdeki sararmış yapraklar!

Unuttuğum bir şey vardı sanırım;