Hüzün kenarı

"Dilimde yarım bir hece gibi kalan babamın güzel hatırası için"

Bir dokunulduğunda bin ah işitenlerle dolu toprağın üstü. Ne dokunmasını ne de duayı bilmeyen canlılar arasında kabirler dolup taşıyor her gün. Çoğu kez sahiden birilerinin derdiyle dertlenme zevkini yaşamayıp, niyetinin bulanıklığında sadra şifa olmayan sözler mırıldanmakta insan. Kimsenin kimseye eyvallahı yok ve herkes 'ben' olmuş iken, 'biz' olmanın güzelliğinde 'bir' olamıyor. Hakikatin çocukları olmanın alameti hayret makamında seyrüsefer etmek ise yokluk âleminde; varlık ile yokluk arasında bir yerlerde, insanoğlu unutmayı tercih etmiş bilinmeyen limanların gölgesinde.

Alabildiğince uzun ve hâli sıkıntılı, tahammül edilemezliği bilinir bir seyahatse bu boş vermişliğin sonu, eğer

Sahil boyunca yürüyordu. Her dalganın kayalara vurmasıyla birlikte hafiften ıslanıyor, dalgınlığından sebep buna aldırış etmiyordu. Dalgındı evet. Sahilden yolun karşısına geçtikten sonra, her gördüğünde mutlu olduğu köşebaşındaki bakkalın sokağından eski mezarlığa doğru yürüdü. Neler anlatırdı anlayana kabristanlar

Olması gerektiği gibi yaşamak azmiyle yola çıktığını kendi yolunda ve hep böyle gideceğini düşünmüş olduğunu fark etti bir kenara çöktüğünde

Hüzün kenarı değerlidir.

Hayatın anlamsızlığına dair birçok kelam edilmişti, yazıya dökülmüş hallerini birçok kez okumuştu. Onlardan bazılarının burada olduğuna da emindi.

Her güne boş vermişlikle başlıyordu. "Nasıl olsa ölmeyecek miyiz" kelamının hep bir fener gibi önünü aydınlattığını düşünüyor, belki de tembelliğini örtmek için bunu gizli bir bahane gibi sarıp sarmalıyordu.

Bir filmde şöyle bir diyalog geçtiğini okumuştu:

"- Her şey üstüme üstüme geldiğinde kaçarım ben

- Kendinden mi

- Hayır, kendime kaçarım"

Hayatında, kaçabilecek bir kendi olanların farkına varmayı yorumlamaya yarın devam edeceğim...

Onur Genişcan

ŞİİR