"Gecenin rengi siyah, ayın rengi beyaz"
Böyle yazıyordu bir yerde... Güçlü bir hafızaya sahip olmak istemezdim. Ne yazık ki karar veremediğim birçok şey gibi, bu hususta da tasarruf sahibi değilim. Geçmişin, geçen giden zamanın yani, bir bütün olarak orada bekliyor olması fakat senin üzerinde oynamaya müsaadenin olmadan, tam arkandan takibi hiç bırakmaması, inanılmaz huzursuz edici bir hâl. Ne çare
Bugün de dün gibi varlığınla başladım güne. Yarın da öyle olacak. Sonra gidiyorsun. Ben gittiğini düşünüyorum ama oradasın. Geçmiş gibi, peşimde zorunlu mesaimmişsin gibi süregelen bir beraberliğimiz var. Buna dur demek istemiyor muyum yoksa bu gücü kendimde mi bulamıyorum bilemiyorum.İşte bu sebepten, Araf'ta kalmak nasılmış, bunu da seninle öğrendim sonunda. Yazı yazmak, eski tren istasyonlarının trenin kalkış saatinin beklenildiği o kesif yeşil suni deri kokulu, basık, iç karartan bekleme odalarında zamanın gelmesini saymak gibi. Kelimeler, cümleler tehlikelidir; öyle zannediyorum ki metal yarası bir şey ise, cümlelerin verdiği tahribat pek çok şeydir. Ve muhakkak insan, cümlelerle oluşan yaraları zamansız soyar, bu da yaraların iyileşme sürecini geciktirir. Nihayetinde asla geçmeyecek, hafif bir iz kalacak olana razı olmaktansa, derin izlerin vereceği, gördükçe içini acıtacak hatıraların oluşmasına peki der insan.Yaralarla kırgın anılarda mülâki olmak böyle bir şeydir. Şairleri bir tek şairler anlıyor galiba. Bir şairin diğer bir şaire ölümünün ardından yazdığı şu mısraları anlamaktan ne kadar aciz ve uzağım: "Dönüyorsun Arkanda seke seke küçülüyor dünya Atın toynağından kopan balçık Kalemden sıçrayan mürekkep Dünya"Uzaklarda olduğunu biliyorum. Şairane mısraların ardına sığınıp saklanarak sana dair tecessüsü inkâr edecek de değilim. Gittin ve yaraları zamansız soymayı tercih ettin sadece bu.Ne garip değil mi; kavuşmaların neşeli anlarını hatırlar da insan, ayrılıkların hüznüne pek geri dönmek istemez. Hâlbuki artık anlamının bilinmediği, hatta kaybolduğu 'hicran' en kuvvetli hislerden biridir. 'Gönül yorgunluğunun tek tesellisi de göz kapaklarına zayıflık veren kimyasallar değil, zemheride esen rüzgâr gibi üstünden geçecek olan zamandır.Sevgili Hüzün,Yanımdasın da yakınımda değilBiliyorsun ki geceye hilal, insana hüzün yakışır.Onur GenişcanŞİİRKızıma vasiyetCanıma can kattın bir tanem boyuma düştüğün ay,Sevinç kaynağı oldun benim için mutlu bir olay.Dokuz ay karnımda taşıdım yavrum hiç üşenmedim,Yiyip içmediğim günler yaşadım hiç gücenmedim.Kıyamet kopacak sandım sancılarım tuttuğu anDünyalar benim oldu güzelim, dünyaya geldiğin zamanTepeleri düz sandım bir tanem tırmanıp gezdirmek için.Geceleri gündüz sandım kalkıp emzirmek için.Hasta olduğunda uyumadım sabahlara kadar,Başımı yastığa koymadım şafaklara kadar.Saçımı yorgan ettim yavrum kolumu yastık:Ahlattan sorak verdim sütümden katık.Önce emekledin bir tanem, sonra yürüdünBir de baktım ki okul çağına büyüdün.Başını yıkayıp saçını tarar okula yollardım.Arkandan bazen güler bazen ağlardım.Duvar diplerinde okul dönüşünü çok bekledim,Sana hep yenisini giydirdim kendiminkini ekledim.Oyuna dalar bazen geç gelirdin yavrum sanki yabandan,Senin için çok kötekler yedim hayırsız babandan.Öğün vakti gelince unuturdum kendi açlığımıEkmek parasından artırdım hep okul harçlığını.Okulun bitti yavrum serpildin geldin gelinlik yaşına.Nihayet korktuğum geldi bir gün başıma.Yüreğime bir ateş düştü dedim alacaklar seni elimden,Başımı kurtaramadım her gün istemeye gelenden.Kovduğum dünürler ertesi günü geri geldiler.Çaren yok! Bu Allah'ın emri dediler.Feryat ettim, olmaz, dedim, dayanamam ben yavruma,Dediler, dayanacaksın: Taş basıp da bağrına.Nasıl dayanır da kıyarım ben biricik kızımaSonunda boyun büktüm alın yazıma.Bilmiyorum bir tanem, nasıl dayanacağım ben sanaYine de evet dedim içim yana yana...Burasıymış kısmetin yavrum, böyle imiş takdiri ilahiMutluyum artık üzülmüyorum Allah ebedîbaki...Bak toplandı eş dost; kimi amcan kimisi eniştendirAldırma güzelim gözyaşlarıma, benimki sevinçtendir.