Bayraklı Baba

"Bayraklı Baba" diye meşhur olmuş Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde bulunan bu türbe...

Diyorlar ki Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarında orduda bayraktarlık yapıyormuş bu Karacabey adlı yiğit... Bizans ile yapılan bir savaşta esir düşeceğini anlamış. Ama elindeki sancak ne olacak Kendisi düşman eline esir düşsün fark etmez ama sancak esir düşmemeli... Bayrak düşmana verilmemeli... E peki ne yapacak elindeki bu sancağı Düşünmüş bir kenara bırakamaz... Üzerine saklasa da önünde sonunda bulacaklar ve kim bilir gözü önünde o canından aziz bildiği bayrağı ne yapacaklar Vakit gittikçe azalıyor... Ve o an aklına gelen son çareyi uygulamış Karacabey... Elindeki sancağı küçük küçük parçalara ayırarak yutup içinde saklamaya niyetlenmiş.

Gel gör ki savaşın seyri bir süre sonra değişmiş ve düşman askerleri püskürtülmeye ve zafer emareleri belirmeye başlamış... Karacabey de esir düşme tehlikesini atlatmış... Yiğitler gelip onu da kurtarmışlar... Arkadaşları sancağın nerede olduğunu sorduklarında yaralı hâldeki Karacabey, onu düşmana vermemek için parçalayıp yuttuğunu anlatır dili döndüğünce... Ama bu inanılmaz bir şeydir. Kabul edilmesi de güçtür... Bunun üzerine Karacabey yalan söylemediğini ispat etmek için midesini kasatura ile parçalar ve "işte sancak burada" der... Ama bu işlemi yapmadan önce de şunu söylemiştir:

"Benim yerim burası olacaktır. Sizden istirhamım beni çok sevdiğim Gelibolu'da buraya defnedin ve mezarımın üzerini bayraksız bırakmayın..." Böylece gerçeği ispat etmenin manevi huzuruyla ruhunu teslim eder...

Onun bu kahramanlığı karşısında duygulanan arkadaşları ve komutanları vasiyeti üzerine kabrini oraya yaparlar. Mezarı da bayrakla örtülür. Bu kahraman askerin kahramanlığı dilden dile dolaşır ve onu her ziyaret gelen elinde bayrakla gelir. Zamanla bu türbenin ismi "Bayraklı Baba Türbesi" olur...

Akif İnan İzgördü

ŞİİR

Gönül

Didarına nice canlar beklerken can vermeyi

Neden seçtin, ben ki fânide fânilik seçeni

Vuslatın tapusu, dostların muhabbetindeyken

Bunca besteler sana yazılmıştı ben de yokken.

Kuru bir dalım ne yaprak açar ne canda çiçek

Ateşine şu gönlümü susuz tutsak ettiğin,

Eyledin aşkı, maşuka âşık, kanatsız geçerek

Canlar ya can verecek ya da bu candan geçecek.

Öyle ince geçit ki kış ile bahar arası

Ruhumu kalbime getirdin ey gönül yarası.

Ruhum isyan kalbim ise siyahın en karası,

Bir nefesin yetişir son nefese ilk varası.

Meğer en kötü benmişim, çok defa ettim sitem

Hangi toprak bu kuru ağacı yeşertir bilmem

Göz kör gönül göze tâbi, arınmak için kirden

Yağmuruna yıkandım, evvelden ve ahirden...