Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (88)

"Millî mücadele esnasında mahdut, küçük bir dairede çalışmış, umumî gayenin istihsalinde hizmetlerinin fayda ve tesirleri derecesi henüz anlaşılmamış, bizzat kendisinden başka hiç kimse kendisine inanmamış olan bazı tiplerin yanında, büyük Gazi bu tevazuu ile ne kadar yükseliyor. Gazinin bu ifadelerinde derin bir samimiyet var. 'O' ona benzer sözleri, politika mülâhazalar ile, başkalarına hoş görünmek maksadile söylemez. Böyle bir ihtiyaç duymaz.

"Çünki o, milletinin takdir, görüş, seziş kabiliyetine herkesten ziyade inanmıştır. O, Büyük Türk milletini, büyük ülküsüne mutlaka eriştirmek kararındadır. Onda bu kararın saiki:

'- Ben yaptım, onun için yalnız ben varım! demek hevesi değildir. Böyle küçük hevesler, o büyük adama yaklaşamaz.

"Görüyoruz ki, Ankaralının Defterindeki notlar, bazılarının hoşuna gitmiyor. Bu cihet bizi alâkadar etmez. Hakikatları görmekten, işitmekten herkesin memnun olacağı yolunda, esasen bir iddiamız yoktur. ["Hakikatları": Metnin aslında da bu kadar kaba bir telaffuzla yazılmıştır…] Biz, bu notlarda hem yakın tarihimizin bazı köşelerini aydınlatmağa, hem de o devirde yaşayan türlü türlü tipleri, birbirleri ile çarpışan müspet ve menfi zihniyetleri, sahnede görünen muhtelif şahsiyetleri olduğu gibi tespite çalışmış bulunuyoruz. Kanaatimiz budur. Kanaatimizin hilâfını iddia edenler ve bunu bize -yalnız lâfla, kuru iddialarla değil- eser ve vesikalarla gösterenlerin karşısında saygı ile eğilmekten geri durmayız.

"Çünki, bizim için her şeyden üstün olan dilek, tarihî hakikatların aydınlanmasıdır. Vaktiyle aldığımız notlar bunun içindi. Bu notları bugün neşretmekten beklediğimiz şey de ayni gaye içindir.

"Siirt meb'usu Mahmut." ("Fanî Mustafa Kemal, Ebedî Mustafa Kemal", Milliyet, 11.5.1933, s. 1)

"Büyük Şef"in Kâzım Karabekir'e karşı tertîb ettiği mânevî linç kampanyasının bir tetikcisi de, -bekleneceği üzere- Yunus Nadi'nin Cumhuriyet gazetesi idi… Bu gazete de, "Ebedî Şef"in 11 Mayıs 1933 târihli Milliyet'te neşredilen yukarıdaki beyânâtını, ondan bir gün sonra, birinci sayfasında, "Dikkate lâyık bir tezat… Gazinin büyük tevazuu…" başlığı altında, benzeri bir yorumla aynen naklediyordu:

"Bir taraftan Şark ordusu kumandanı Kâzım Karabekir Paşa, 'İstiklâl mücadelesinin esasını kendi kurmuş ve bu işte Gaziye tekaddüm etmiş olduğunu söylemek suretile büyük savaşın temeli kendisi olduğunu ileri sürerken diğer taraftan Büyük Gazi büyüklüğün şanından olan bir tevazula istiklâl cidalinin ve inkılâbın kendilerinin dehasından doğduğunu söyliyen arkadaşlarına şu cevabı veriyorlar: İlh…" (Cumhuriyet, 12.5.1933, s. 1)

Mustafa Kemâl'e göre, "-aslı olmıyan- Ulûhiyet mefhûmu insan zekâsının bir îcâdıdır" ve "artık günümüzde Allâh, sînesinde yaşanılan cem'iyettir"

Evvelki neşriyâtımızda da birkaç def'a işâret ettiğimiz vechiyle, Mustafa Kemâl'e nazaran, "Allâh", insan zekâsının bir îcâdıdır; yoksa bizâtihi hak değildir, aslı, hakîkati yoktur. Ve insan zihni, tekâmül ede ede, nihâyet, asıl hâmîsinin, emniyet ve huzûr kaynağının mevhûm bir Allâh değil, sînesinde yaşadığı cem'iyet olduğunu idrâk etmiştir.

1. Târih Kongresi münâsebetiyle, 8 Temmuz 1932 Cuma akşamı Marmara Köşkü'nde Kongre'nin dâvetlilerine verilen çay ziyâfeti esnâsında, genç bir târihci, "Büyük Şef"e soruyor:

"- Dinlerin cemiyet üzerinde ne tesirleri var"

Ve şu cevâbı alıyor:

"- Yavrum! İnsanlar ilk devirlerinde pek âcizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiç bir hâdisenin de sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Nihayet insanlık, vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte 'Allah'tır. Her şeyi ondan beklediler, ondan istediler. Hastalıktan, felâketten korunmayı hep Allahlarından istediler. Fakat modern çağlarda insan, her şeyi Allahtan beklemedi. Ancak cemiyetten bekledi. Her şeyin koruyucusu, insan cemiyetidir. Bizi koruyan, müreffeh surette yaşatan, cemiyettir. Bu sebeple cemiyete ehemmiyet vermek, onu kuvvetlendirmek ve yaşatmak lâzımdır. Artık bunun [bugün] için her türlü tekâmül, huzur ve emniyet membaı, cemiyettir." (Bu sözleri, bu muhâvereye şâhid olan Kemâlperest târihci Enver Behnan Şapolyo not almış, şu kitabında nakletmiştir: Kemâl Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, 1958, 3. baskı, ss. 304-305.)

Bu îzâhat, liselerde ders kitabı olarak okutulan ve yine aynı 1932 senesinde basılan Tarih I kitabında da yer alıyor. Evvelki çalışmalarımızda, bu lise Tarih I, II, III, IV ders kitabı dizisinin baş müellifinin Mustafa Kemâl olduğunu ve tamâmının yazılmasına nezâret ettiği bu kitabların bâzı kısımlarını da bizzât kaleme aldığını isbât etmiştik. Nitekim, Tarih I kitabının aşağıdaki pasajı, yukarıda naklettiğimiz muhâvereyle mukâyesesinden hemen anlaşılacağı üzere, ona âiddir:

"İnsanların hayatına taallûk eden her şeyde olduğu gibi dinî meselelerde de bir tekâmül hâdisesi görünür. İptidaî insanda Allah ve din hakkında hiçbir fikir ve kanaat yoktu. Bu kadar umumî ve şümullü telâkkilere, insanın dimağı ancak yavaş yavaş alıştırıldı. Din fikri, insanlar cemiyet hayatına sarahaten atıldığı nispette genişlemiye başlar, vahdet mefhumuna yaklaşır ve nihayet, tabiatin kudret ve azametile daha ziyade anlaşılması kabil, hakikî bir mahiyet alır. Görülüyor ki insanlar cemaat halinde yaşamıya başladıktan sora, diğer içtimaî müesseseler gibi din müessesesini de vücuda getirmişlerdir.