Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (75)

Mithat Cemal'in kaleminden nîçin bu rivâyetler

Mithat Cemal'in birinci rivâyetini biraz aşağıda müzâkere edeceğiz. Evvelâ, ikinci rivâyeti üzerinde duralım.

Mithat Cemal, 451 sayfalık kitabının (dikkatimizden kaçmadıysa) sâdece yukarıda iktibâs ettiğimiz iki pasajında Mehmed Âkif'in ağzından Mustafa Kemâl hakkında müsbet kanâat beyân ediyor... O da iki cümleyle! Kitabının başka her yerinde Mehmed Âkif hakkında verdiği mâlûmât, yaptığı tahlîller, naklettiği söz ve hâtıralar, hep Kemalizmin zıddına şeylerdir Bu hâl karşısında bizde hâsıl olan kanâat şudur: Mithat Cemal, mezkûr cümleleri kitabına dercederek, aslında seciyesi, hayâtı, dünyâ görüşü, eserleri îtibâriyle Kemalizme zıdd olduğunu gâyet iyi bildiği 33 senelik dostuna karşı Totaliter Rejimin ve onun Mutlak Şefinin duyduğu gayzı, hiç olmazsa bir parça hafîfletmek istemiştir

Düşünmeli ki Mehmed Âkif, Materyalist, Frenkci, Şahısperest Kemalizme, onun İnkılâblarına, (yakın arkadaşı Ali Şükrü Bey'in katli gibi) siyâsî cinâyetlerine, bütün Anadolu halkına yönelik hadsiz hesâbsız mezâlimine duyduğu infiâlle, ayrıca Kemalist Totaliter Rejimde şahsen mârûz kaldığı zulümden kurtulmak maksadıyle, onca sevdiği Vatanını terk etmek, on bir sene, hasretten kavrularak ondan uzak yaşamak mecbûriyetinde kalmıştır! Şimdi, nasıl olur da, kendini inkâr ederek, Frenk mukallidliğinden ibâret o İnkılâbları ve onların Mutlak Şefini medhetmek gibi bir tavır içine girebilir

Hakkı Tarık Us: Güvenilmez bir adam ve âlet olduğu dalâlet

Nitekim, doğrudan, Mithat Cemal'in Hakkı Tarık Mehmed Âkif görüşmesine dâir rivâyeti üzerinde teemmül ettiğimiz zamân, bu muhâvereye sıkıştırılan -Mustafa Kemâl hakkındaki- medihkâr ifâdelerin ne derece güvenilmez olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Evvelâ şu husûslara dikkat etmek lâzım: Hakkı Tarık Us kimdir ve hangi maksadla Mehmed Âkif'i ziyârete gelmiştir

Hakkı Tarık Us (Manisa, Gördes, 1889 İstanbul, 21.10.1956, Merkez Efendi Mez.), Us kardeşlerin ortancasıdır. Ağabey, Mehmet Asım ve küçük kardeş, Rasim Us'tur. Âile, Mustafa Kemâl'e çok yakındır. O derecede ki "Büyük Şef", ihtiyâc hissettikce, onların gazetesinde, onların imzâsıyle başmakâleler neşretmekteydi. (Meselâ Kurun'un Ocak 1937 nüshalarında, Antakya mes'elesi hakkında manşetten neşredilen mütekebbir üslûblu, "Asım Us" imzâlı başmakaleler -Mustafa Kemâl'in başkalarının imzâsıyle neşrettiği başmakâleler hakkında tafsîlât: Mustafa Kemâl'in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 3.1.2019106-)

Us âilesi, Sabataî Cemâatiyle de içli dışlıdır: Âilenin ismiyle aynîleşmiş Vakit (Dil İnkılâbı senelerinde Kurun) gazetesi, 1917'de Mehmet Asım Us Ahmet Emin Yalman ortaklığıyle kurulmuş, Ali Naci Karacan, Gazetenin Başmuharrirliğini, Enis Tahsin Til, Yazı İşleri Müdürlüğünü yapmıştır. (Bir başka müşâhedemiz: Us âilesinin profili, "Sabataî profili"ne muvâfıktır) 1923'te Ahmet Emin'in Gazetedeki hisselerini Mehmet Asım'a satıp ortaklıktan ayrılmasınden sonra, Vakit, Us âilesinin bir gazetesi olarak neşriyâta devâm etti. Bu arada, Ahmet Emin de, Vatan gazetesini têsîs etmişti. (https:tr.wikipedia.orgwikiVakit_(gazete)) (11.4.2025)

(Kurun, 18.1.1937, s. 1)

"Mutlak Şef"in, Mehmed Âkif'in hazırladığı Meâl'i (ölüm döşeğinde) ondan koparmıya mêmur ettiği, lâkin canbazlıkları işe yaramıyan, Merhûm tarafından mahâretle atlatılan Hakkı Tarık Us Kurun'un ortağı, "Giresun Meb'ûsu ve İstanbul Basın Kurumu Başkanı" Kemalist Totaliter Rejimin emrinde prangalı bir matbûât ve yalan söylemekden, ahlâksız emellere âlet olmaktan hayâ etmiyen mütereddî gazeteciler

Kemalist "Dîn İnkılâbı" dalâletinin propagandacıları

Vakit gazetesi, bütün Kemalist İnkılâblarla berâber (1932'de başlatılan) "Öztürkçe İbâdet Vâsıtasıyle İki Kademeli Kemalist Dîn İnkılâbı"nı da harâretle desteklemişti. Gazete, o zaman, bir taraftan manşet haberleriyle bu meş'ûm İnkılâbı desteklerken, dîğer taraftan, Mehmet Asım da, 24 Ocak 1932 târihli Vakit'teki "Türkçe Kur'ân" başlıklı başmakâlesinde, ondaki ard niyeti gizliyerek (hâlbuki makâlesinin başlığı dahi ondaki ard niyetin bir ifâdesidir), onu Müslümanlığı kuvvetlendirecek bir teşebbüs olarak göstermiye çalışıyordu:

"Evvelki gün Yerebatan camiinde Hafız Yaşar b. Türkçe kur'an okudu. Din kitabımızın Türkçeye tercümesi ilk defa vakı olmuyor. Esasen muhtelif zevat ve heyetler tarafından yapılmış ve hatta basılmış kuran tercümeleri vardır. Bu defa Hafız Yaşar B. bu tercümelerden birini intihap etmiş ve tecvit kavaidine tevfik ederek güzel ve yüksek sesiyle bir cemaat huzurunda okumuştur. Bahis mevzûu "Türkçe Kur'ân", Miralay Cemil Said (Dikel)'in bozuk tercümesidir ve "Mutlak Şef", câmilerde, kasden bu bozuk tercümeyi tilâvet ettirmiştir. Bu husûsta müdellel tafsîlât, Türkiye'de 1920'li, 30'lu Senelerde Tercüme Faâliyeti ünvânlı eserimizdedir (Ankara: Kurtuba Yl., Aralık 2016, 428 s.).

"Kur'anın arapçası makamla okunduğu zaman nasıl ruhlar üzerinde derin bir tesir yapıyorsa aynı suretle okunan Türkçe Kur'anın da dindar bir Türk ve müslüman ruhu üzerinde daha fazla bir tesir yapabileceğini göstermiştir. İşte bu, ilk defa vaki olan bir hadise olduğu içindir ki hususî bir ehemmiyeti haizdir.

"Vaktiyle kur'anın Türkçeye tercümesi mevzuu bahs olduğu zaman buna itiraz edenler olmuştu.

"Din kitabımızın Türkçeye sadıkane tercümesi imkânsız olduğunu ileriye sürenler görüldüğü gibi manasının halk lisanına nakledilmesi itikatlara zaf getirmesi ihtimalinden endişe edenler de bulunmuştu. Hakikati halde bu nevi itirazlar tamamile manasızdır. Çünkü Kur'anın ihtiva ettiği sözler halk tarafından anlaşılmamak için değil, bilâkis anlaşılmak içindir. Ne kadar fazla insan bu sözleri anlarsa o kadar iyidir. Kur'anın Arapça bilmiyen Türk müslümanlar tarafından anlaşılması için de Türkçeye tercüme edilmesinden başka çare yoktur. İlh" (Mehmet Asım, "Türkçe Kur'an", Vakit, 24.1.1932, s. 1)

Şimdi de, yukarıda Mithat Cemal'in tam metin hâlinde iktibâs ettiğimiz rivâyetinde, 1932'de başlattığı "Dîn İnkılâbı"nı ikmâl etmek istiyen "Mutlak Şef"in, Hakkı Tarık Us'u, Mehmed Âkif'in hazırladığı Meâl'i ondan koparmıya mêmur ettiği görülüyor. Ama nâfile! Bütün canbazlıklarına rağmen, Mehmed Âkif'in yanından eli boş çıkıyor! Onca ağır baskıya rağmen Kemalist dalâlete âlet olmıyan Mehmed Âkif, onu mahâretle atlatmayı bilmiştir! İşte, (hep Mithat Cemâl'in rivâyetine nazaran) onun yanından hayâl kırıklığı içinde çıkmış bir hâldeyken, o dakîkada, Mehmed Âkif'in ağzından bir yalan uyduruveriyor: "Vallâhil'azîm, eğer Atatürk olmasaydı bu zafer kazanılamazdı!"