Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (92)

Bu Münâfıkça neşriyâta tahammül edemiyen Mehmed Âkif (Rahmetullâhi aleyh), ona, 4 Mart 1910 târihli Sırât-ı Müstak̆îm'de (sayı: 78, ss. 409-410) neşredilen nezîh bir makâleyle mukâbele etti ve takrîzin hakîkatsizliğini teşhîr etti. Onun bu tenk̆îdî makâlesi, aynı zamânda, İslâmın tâlîm ettiği pek geniş fikir ve vicdân hürriyetinin şuûrlu bir ifâdesi olması bakımından da nümûnevî kıymeti hâizdir. Buna, bir de, Târihî Türkcenin nefîs bir nümûnesi olmak vasfını ilâve etmemiz lâzım:

"Efendim,

"Abdullah Cevdet Efendi'nin tercüme etmiş olduğu Târih-i İslâmiyet'i müdâfaa hevesiyle yazıp gazetenizin başına geçirdiğiniz uzun etekli, geniş kollu makâleyi tanıdıklarımdan birinin ihtârı üzerine okudum. O takrîz-i belîğin mûtâd-ı kadîminiz vechîle, lâfız, ibâre münâkaşasîle meşgûl olan kısmını geçiyorum. […]

"Evvelâ şunu söyliyeyim ki bendeniz kimsenin ak̆îdesine müdâhale etmek, kimsenin telak̆k̆îyât-ı vicdâniyesini teftîşte bulunmak îtiyâdında değilim. [Teftîş etmek, Fransızca hem "kontrol̃ etmek < contrôler", hem de "inspecter" fiillerinin Türkcesidir. Ne yazık ki bu gibi binlerce kelime, Kemalist Rejim tarafından Milletimize unutturulmuştur!] Zâten Müslümanlık, hiçbir ferde başkalarının îtikâdını teftîş hakkını vermemiştir; vicdân câsûsluğunu Kur'ân sarâhaten men'eder. Âhâd şöyle dursun, Peygamber'de bile kul̃ûb-i Ümmet üzerinde murâkabe hakkı yoktur. […]

"…Siz ne söylerseniz söyleyiniz, Müslümanlığı esâsından sarsmak, râbıta-i vahdeti koparıp atmak maksad-ı sarîhiyle yazılmış bir eseri tercüme eden, […]

'- Ey Müslümanlar! Dîn diye sarıldığınız mâhiyetin ukûl̃ için, efk̃âr için ne müdhiş bir kayıd olduğunu anlayınız! Daha ne zamâna kadar böyle hurâfâta esîr olup kalacaksınız'

nidâ-i tezyîfi her kelimesinden yükselen bir adamı Müslüman yâhud Müslümanlık muhibbi tanımamakta mâzûrum: Çünki demin de arzetmiştim ya! Bendeniz zâhirciyim! […]

"Haydi bunu geçelim; lâkin siz hakîkati böyle mi anlarsınız Zavallı halkın tenvîr-i fikrine böyle mi hizmet edersiniz

"Bir Dozy peydâ oluyor, Peygamber hakkında söylemediğini bırakmıyor… Sonra bir Abdullah Cevdet geliyor, o sözleri bize mahz-ı hak̆îkat̃ göstermek istiyor. Bundan münfâil olan Âlem-i İsl̃âm'a karşı da Efendimiz çıkarak Dozy'nin sözleri hak̆îkat̃, Abdullah Cevdet Efendi tercümân-ı hak̆îkat̃tir, hizmeti, Rahmetullâh'ın mücâhedesi kadar büyükdür, diyorsunuz!

"Tasvîr-i Efkâr sâhibinin pîş-i azminde hiç teşebbüs edilecek iş kalmamış mı ki Târih-i İsl̃âmiyet gibi bir tezvîrnâmeye altı sütûnluk takrîz yazıyor; Abdullah Efendi'yi tutup ek̃âbir-i Ümmetten Rahmetullâh'ın yanına çıkarmak istiyor

"Evet, Cevdet Efendi bu eseri yalnız tercüme etse idi, yânî ne muâheze, ne istihsân yolunda kendisinden bir söz söylemese idi, kimse bir şey demezdi. L̃âkin mütercim öyle hezeyânlar istifrâğ ediyor ki böyle bir takrîz-i belîğ ile yaldızlansa, yine Ümmet-i merhûmeye yutturulamaz Efendim!" (Açıklamalı ve Lugatçeli Mehmed Âkif Külliyâtı, Haz.: İsmail Hakkı Şengüler, İstanbul: Hikmet Neşriyât, 1990, cild 5, ss. 11-18; Dr. Abdullah Cevdet ve onun Dozy'den, Jean Meslier'den, Voltaire'den, D'Holbach'tan tercümeleri, v.s. hakkında tafsîlât, Mustafa Kemâl'in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 19.9-11.10.2019/359-379'dadır.)

Dr. Abdullah Cevdet ("sömürge beyinli" bir ihtilâlci) ve Kemalizmle münâsebeti

Burada, Mehmed Âkif vesîlesiyle bahis mevzûu ettiğimiz Farmason Dr. Abdullah Cevdet'in (Malatya, Arapgir, 1869 - İstanbul, 28.11.1932) hayâtı boyunca müdâfaa ettiği bütün fikirler birkaç kelimeyle hülâsa edilebilir: Avrupa'ya perestiş, Materyalizm ve İlhâd, İslâm düşmanlığı (Zındıklık)… Fikirleri, ciddîye alınacak bir felsefî arayışın mahsûlü değildir. Hepsinin esâsı, Avrupaperestlikdir. Materyalizm ve İslâm düşmanlığı, Avrupaperestlik ak̆îdesinin mantık̆î netîceleridir. Bizdeki bütün Frenk mukallidleri gibi, o da, kendi kendine tefekkür ve hakîkati arama, hiçbir otoriteye tâbi olmadan, tecrübî ilim usûlünün rehberliğinde doğruyu tesbît etme zihniyet ve tavrından uzaktı. Kendi rızâlarıyle beyinlerini Avrupa'ya peşkeş çekmiş (dîğer tâbirle, "sömürge beyinli") bedbahtlar kâfilesine dâhildi. İctihâd mecmûasının 16 Kânûnusânî 1329 (16 Ocak 1913) târihli 89. sayısında intişâr eden aşağıdaki satırlar, asırlardır dünyâya kan kusturan, yeryüzünde jenosid yapmadığı belde bırakmıyan, bütün kudretini "yamyamlık" (yâni dîğer insanların kanıyle, teriyle semirme) uğrunda seferber eden Avrupa Medeniyetine (tabiî buna "medeniyet" demek câizse) kayıdsız şartsız teslîm olmuş, onun önünde secdeye varmış bir insan müsveddesinin kaleminden çıkmıştır:

"Evet, Avrupa bir tefevvuktur. ["Tefevvuk": Üstünlük… "Avrupa, dünyânın geriye kalanından üstündür"…] Ona husûmet beslemek bizden uzak olsun! […]

"Avrupa bizim hocamızdır. Avrupa'ya muhabbet etmek, ilm u terakkîye, maddî ve mânevî kuvvete muhabbet etmekdir. Avrupa'nın çalışkan ve şükürgüzâr bir şâkirdi olmak: İşte bizim rolümüz! Biz onlara ihtiyârımızla dost olmazsak, onlar bizi kendilerine zorla dost veyâhud zîrdest edeceklerdir. ["Zîrdest": el altında bulunan, tâbi, mahkûm…] […]

"En büyük ve en dâimî hasmımız, bizim kendi kanımızdadır, kendi kafamızdır. Bizim ile ecânib [ecnebîler] arasındaki münâsebât, kavî ile zaîf, âlim ile câhil, zengin ile fakîr arasındaki münâsebâtdır. Bir ikinci medeniyet yokdur. Medeniyet, Avrupa Medeniyetidir. Bunu gülüyle, dikeniyle isticnâs etmiye mecbûruz. ["İsticnâs etmiye": benimsemiye, ona temessül etmiye…]" (Dr. M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, İstanbul: Üçdal Neşriyât, 1981, ss. 357-359'dan naklen)

Yukarıda, Dr. Abdullah Cevdet'in "Kemalizmden evvel Kemalist" ve Mustafa Kemâl'in çok îtibâr ettiği bir fikir adamı olduğunu kaydettik. Mustafa Kemâl'in ona ve neşriyâtına îtibârının en mühim şâhidi, âşikâr olan fikirdaşlıklarından mâadâ, onun -baştan sona, nâdir görülür şiddette dîn ve Allâh düşmanlığı telkîn eden, Jean Meslier'ye atfedilmekle berâber hakîkatte D'Holbach'a âid olan- Akl-ı Selîm (Le Bon Sens) tercümesini, 1929'da Maârif Vekâleti'ne neşrettirmesidir; ki eser, Kemalist Totaliter Rejimin başlıca propaganda kitablarından biri olarak, 20 sene zarfında, Millî Eğitim Bakanlığı Kataloglarında, "Umumiyetle dinlerin, bilhassa Hıristiyanlığın köklerini ve özünü anlatan bu eser, felsefeyi, sosyolojiyi seven, dinin mahiyetini öğrenmek istiyen herkesin faydalanabileceği biricik kitaptır" tavsıyesiyle satılmıştır. (Alâkalı vesîkalar ve tafsîlât, Türkçenin Istılâh Mes'elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar ünvânlı eserimizde -Ankara: Kurtuba Yl., Nisan 2013-, ss. 192 v.d.'dadır.)

Dr. Abdullah Cevdet, hayâtı boyunca yaydığı fikirlerin Kemalizmle münâsebetine ise, "Kılıczâde Hakkı Bey Birâderimize Açık Cevâb" başlıklı makâlesinde (İctihâd, 1.7.1925, sy. 183, s. 3640) bizzât, iftihârla dikkat çekmiştir:

"Bizim müdîr fikirlerimiz işte meydandadır… İşte Başı, Büyük Meş'alemiz olan Halk Fırkası'nın umdeleri, işte İctihâd'ın müdîr fikirleri! Bunların ne kadar kardaş ve emeldaş oldukları meydanda! İctihâd ve Sâhibi ve Halk Fırkası yekdîğerlerinin malı olmaları, bir netîce-i tabiiye ve mantıkıye değil mi Halk Fırkası Hükûmeti, lâakal otuz seneden beri geceli-gündüzlü gördüğümüz tatlı rü'yâların çoğunu ayniyle vâkî kılan tek Hükûmettir." (Hanioğlu 1981: 386'dan naklen)