(Üstte: Yaşar Özey, "Orman Çiftliği Onbirinci Yılına Girdi", Ulus, 15.5.1935, s. 3) (Altta: Kurun, 21.1.1938, s. 3)
Üstteki makâlede, tedâvüle yeni sokulan bir yığın uydurma kelimeyle, Mustafa Kemâl'in Orman Çiftliği'nin on bir senelik muvaffak̆iyetleri anlatılıyor… Türkiye'nin en büyük sermâyedârı mevk̆iine yükselmiş Mustafa Kemâl'in doğrudan sâhibi olduğu gazetenin bu sayfasının solundaki resimde, o, tarlasında traktör sürerken görülüyor ve resmin hemen altında da, bir baştan bir başa birasının reklamı okunuyor: "Herkes Ankara Birası içiyor"… Makâleye nazaran: "Çiftlik, yetiştirdiği arpasını biraya çevirdiği gibi bir kısım buğday ve çavdarını da kurduğu ekmekçilik sanatile ekmek olarak kıymetlendirmektedir. […] İklim ve toprak bakımından Ankara ve yöresinin güzel üzüm yetiştirme kabiliyeti düşünülerek 25 hektarlık toprakta bağlar yapılmış, bir de Amerikan asma fidanlığı kurulmuştur. Burada her çeşid yemeklik üzümler yetiştirildiği gibi 100.000 litre şarap yapan bir de şarab fabrikası vardır."
Yukarıdakinden iki buçuk sene sonra -Us kardeşlerin gazetesinde- neşredilen alttaki makâlede ise, Ankara Birası'nın, -tek rakîbi olan (ve İnönü'nün yârânının da nemâlandığı) Bomonti'yle yeni mukâvele yapılmadığı için- piyasada inhisâr kurduğu, binâenaleyh istihsâlinin artması için fabrikasının tevsîine başlandığı îzâh ediliyor… Hedef, bütün Anadolu halkını içkici yapmak!
***
Dahası, iki binli senelerde, Hâcettepe Üniversitesi'nin Mütercim-Tercümanlık Bölümü'nde "Araştırma Görevlisi" olarak çalışıyor ve muhtelif tercüme dersleri veriyor iken, bir gün, bir vesîleyle, Bölümün koridorunda, Hocalar arasında, mezeli, içkili küçük bir koteylparti tertîb edilmiş, Dekan (Prof. Dr. Tuğrul İnal) ve bâzı Hocalar, benim içki içmeyişimi çok yadırgamışlar ve bunu bir nak̆îse telak̆k̆î etmişlerdi…
Hasan Rıza Soyak'a nazaran, Efendi'sinin Milletimizin arasında bira iptilâsını bu kadar yaymıya çalışması da, yine onun iyi niyetinin bir tezâhürüymüş, çünki o, "memlekette bol istihsal etmek ve ucuza satmak suretiyle birayı tamim ederek halkı ağır içkilerden –mümkün olduğu kadar- kurtarmayı gaye edinmiş" (Soyak 1973: II/702) imiş!
Dilemre'nin pek merâklı müşâhedeleri
Mustafa Kemâl'in "içki iptilâsı" hakkında herhâlde en merâklı müşâhedeleri Tıb Prof. Dr. Sâim Ali Dilemre'ye medyûnuz. Bu müşâhedeler, kendisine rağmen Kemalist Dil İnkılâbı (yâni Kemalist İdeolojiye muvâfık uydurma bir dil inşâsı) çalışmalarına dâhil edilen Dilemre'nin (Ömer Hakan Özalp'ın gün ışığına çıkardığı) Osmanlı harfleriyle el yazması Hâtırât'ında mündericdir:
"Ben dil bilirdim. Fakat dilcilik bilmezdim. İçimin sıkıntısını ve hayâl kırıklıklarını yenebilmek için ve hiç olmazsa şarlatan demesinler diye birçok para sarfederek lengüistik kitapları getirttim. […]
"Atatürk'ten gizli çalışıyordum. Hazret bunun farkına vardı. Başladı beni haşlamaya…
İlmî bir musâhabe (expose) yapınca Huzûrdan kovuluyor
"Bir gün, Florya'da mâhûd Su Köşkü'nde ve mâlûm boğuk sesiyle: '- Hadi bakalım Doktor! Bize bir musâhabe yap!' dedi.
"Ben de o vakitlerde 'verbe substantif' ve Türk 'systeme de conjugaison'u üzerine çalışmakta idim. Oturduğumuz yemek salonunda elektrikle iner kalkar bir siyah tahta vardı. Onun üzerinde Türk, Grek, Latin, Sanskrit'te 'cevherî fiil ve kökleri' üzerinde paradigmalar yaptım. Üstüm başım tebeşir içinde kaldı. Sofrada sekiz-on kişi takdîrle tâkîb ediyordu.
"Sevgili Atatürk, birdenbire: '- Otur yerine!' dedi… Açtı ağzını, yumdu gözünü… 'Bu saçma sapan delilikler…' diye başladı; beni rezîl etti! Meğer benden 'Güneş-Dil' üzerine lâf bekliyormuş! Kovulduk!
"Gece yarısı dönerken otomobilde Ali Fuad Cebesoy: '- Nene lâzım, be Hoca! Nîçin ötekiler gibi sen de Güneş-Dil şöyledir, böyledir (diye) birkaç martaval hazırlayıp cebinde taşımazsın!' dedi durdu…
(Anadolu, 9.9.1935, s. 8)
Haydar Rüşdü Öktem'in Sâhibi ve Başmuharriri olduğu, İzmir'de münteşir Anadolu gazetesinde, Ankara Birası'nın tam sayfa reklamı…
***
"Bir başka gece de beni iki üniversiteden attı!"
"Hele bir başka gece, Çankaya'da beni iki üniversiteden çıkarttı attı! Yanında, Âfet Hanım'a bir tezkire dikte etmek istedi. Maârif Vekîline ve İsmet Paşa'ya gidecek… Kadın: '- Ben yazmam!' dedi. Celâl'i [Başyâver Binbaşı Celâl Öner'i] çağırttı; o yazdı. Beni Tedrîsâttan uzaklaştırıyor… 'Bunu İsmet Paşa'ya şimdi götür!' dedi. Yâverbaşı da götürdü. Götürdü mü, götürmedi mi diye telefon açtı; gece yarısı adamcağızı uyandırdı. Paşa'nın sesiyle: '- İnşâallâh yarın emriniz îfâ edilecektir!' cevâbını aldı ve hepimizi kovdu…

23