Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (183)

Babası da "içki müptelâsı"ydı

Dr. Arar, onun içkiye düşkünlüğünün "gencliğinde" başladığını ifâde ediyor. Bu "genclik" acabâ hangi yaşa kadar geriye gidiyor Lord Kinross'tan, bunun, idâdî (lise) çağına kadar geriye gittiğini öğreniyoruz:

"[Manastır Askerî İdâdîsi'nde okurken,] artık çocukluktan çıkmış olan Mustafa Kemâl, Selânik'e döndükçe, bu değişik ve serbest yaşayışlı şehrin zevklerini tatmaya başlamıştı. Çoğu zaman, üvey babasının yakınlarından olan genç bir arkadaşıyla (Fuat Bulca) rıhtımdaki […] Olimpos, Kristal, Yonyo gibi gazinolara gider, […] bira içerlerdi." (Lord Kinross, Atatürk; Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Müt.: Necdet Sander, İstanbul: Sander Ye., 1981 baskısı, s. 37)

Mustafa Kemâl'in "içki iptilâsı"nın ilk âmilinin âilevî olması, yüksek bir ihtimâldir. Zîrâ, kız kardeşi Makbule Hanım'ın Enver Behnan Şapolyo'ya verdiği mülâkata nazaran, gümrük mêmurluğunu terk ederek kereste ticâretine başlıyan ve bir müddet sonra iflâs eden Ali Rıza Efendi, "kendini içkiye vererek" derdlerini unutmıya çalışmış, netîcede "barsak veremi"nden vefât etmiştir:

"İşlerinin fena gitmesinden çok müteessir oldu. Kendisini içkiye verdi. Nihayet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten sonra vefat etti…" (Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, İstanbul, Rafet Zaimler Ye., 1958 –ilk baskısı: 1944-, s. 31)

O devirde, Frenk Kültürüne açılmış Selânik Cemâatinde, içkinin çok yayılmış olması pek muhtemeldir ve herhâlde bu vâkıa da delikanlı Mustafa Kemâl üzerinde müessir olmuştur…

Mustafa Kemâl'in Ercümend Ekrem Talû ile "içki müsâbakası"

Mustafa Kemâl'in ne yaman bir "içki müptelâsı", hattâ neredeyse bir "içki içme" şampiyonu olduğuna dâir gâyet câlib-i dikkat bir hâtıra var. Bu, Recâîzâde Mahmûd Ekrem'in oğlu, Mustafa Kemâl'in iltifâtına mazhar olmuş, muallim, muharrir, idâreci, siyâsetci Ercümend Ekrem Talû (İstanbul, 1888 – a.y., 16.12.1956, Zincirlikuyu Mez.) ile onun arasında cereyân eden bir "çok içki içme ve içkiye dayanıklılık müsâbakası"dır.

Hâtırayı bizzât Ercümend Ekrem Talû anlatıyor ve tanınmış röportajcı Cemaleddin Bildik (İzmir, 1905 – İstanbul, 4.4.1954; hakkında: https://istanbulansiklopedisi.org/handle/rek/6889; 16.9.2025) kaydediyor…

10 Kasım 1953 târihli Akşam, bir perestiş havasında, sayfalarının büyük bir kısmını Mustafa Kemâl'in mumyalı naaşının Etnoğrafya Müzesi'nden Anıtkabr'e nakline ve çeşidli cepheleriyle Mustafa Kemâl'in medh-ü-senâsına, daha doğrusu, tebcîl, takdîs edilmesine tahsîs etmişti. Gazeteye nazaran, onun kendisiyle yarışılamıyan bir tarafı da, çok içki içmesine rağmen, körkütük sarhoş olmamasıydı. Buna bir misâl olarak, sayfalarında, Ercümend Ekrem Talû'yle giriştiği içki müsâbakasını zikrediyor. Talû, o esnâda Matbûât Umûm Müdürüdür. Cemaleddin Bildik'in kaleminden okuyoruz:

"Kaçıncı yıldönümü olduğunu şimdi pek hatırlamıyorum ama, o gün, İş Bankasının kuruluş yıldönümlerinden biri kutlanıyordu. İstanbul – İzmir seferini yapmakta olan vapurlardan biri, İş Bankası tarafından tutulmuş ve gece Boğazda yapılacak gezintiye tahsis olunmuştu. Vapur, Dolmabahçe sarayı önünde demirlemiş, davetliler birer ikişer vapura gelmeğe başlamışlardı. Ben de o gün İstanbuldayım ve Atatürkün de şeref vereceği bu vapur gezintisine, bizzat Atatürk tarafından davet edilmiş bulunmaktayım.

"Gecenin saat dokuzunda idi galiba, Atatürk, Dolmabahçe sarayı rıhtımından motorla vapura gidiyor, yakın arkadaşları, bu arada ben de Atatürkü takiben vapura gidiyoruz…

"Vapurun yemek salonunda mükellef bir sofra hazırlanmıştı. Atatürk sofranın bir başına oturmuş, eliyle sofranın öte başını işaret ederek:

'- Ercümend! demişti. Sen de şöyle geç bakalım…'

"Şimdi sofranın bir başında Atatürk, öbür başında da ben… Diğer zevat da yerlerini aldıktan sonra Atatürk, İş Bankası kuruluşunun yıldönümü şerefine kadehini kaldırdı; hepimizin kadehlerimizle iştirak ettiği bu kutlamadan sonra ben şöyle düşündüm: 'Atatürk sofrada beni karşısına aldığına göre benim içkiye karşı tahammül derecemi ölçecek'… Eh ben de kendimi içenlerden sayıyorum ya… İçimden: 'Atatürk! dedim. İçki bahsine gelince her halde sizi geçerim. Bu akşam kendimi göstermenin ve içki ile mat olmadığımı ispat etmenin tam sırası…' Kadehler dolup boşaldıkça ben hep aynı fikirdeyim… Ne kadar içsem değişmiyeceğimi, filmi koparmıyacağımı, olduğum gibi kalacağımı ispat etmenin tam zamanı diye düşünüyorum. Hattâ ben böyle düşündükçe Atatürkün de aynı fikirde olduğunu sezer gibi oluyorum: Yani aşağı yukarı, içki bahsinde bir Atatürk – Ercümend Ekrem müsabakası cereyan etmektedir. […]

(Akşam, 10.11.1953, s. 4)

Mustafa Kemâl'in Matbûât Umûm Müdürü Ercümend Ekrem Talû ile "içki müsâbakası"na dâir Cemal Bildik tarafından nakledilen hâtıranın baş kısmı…

***

"Dolup boşalan kadehlerden sonra ne olduysa olmuş. Gözlerimi açtığım zaman kendimi Atatürkün sofrasında değil, aynı vapurun kamarasında buldum. Kendimi toplayıp yukarı çıktığım zaman bir de ne göreyim ki vapur alabildiğine gidiyor, karşıda Kadifekalesiyle İzmir bir siluet halinde…

'- Kaptan! Bu ne hal dedim. Programda İzmir de mi vardı'

'- Yoktu ama Ercümend bey, kısmet böyle imiş… Sizi İzmire götürüyoruz da fena mı ediyoruz.'

'- Çok iyi, çok iyi… Fakat bu gidişin bir de dönüşü var. Ne zaman İstanbula gideceğiz, onu söyle kaptan!'

"Kaptan, işin hakikatini anlattı. Meğer İstanbul – İzmir seferini yapmakta olan bu vapur, İş Bankasının kuruluş yıldönümü dolayısile gece yapacağı Boğaz gezintisinden sonra sabahleyin İzmire gidecekmiş… Vapur bu gezintiyi yapmış, sofra dağılmış ve ben Dolmabahçe önünde vapurdan çıkamıyacak vaziyette olduğumdan kamaraya nakledilmişim… Uzatmıyayım, vapur İzmirde yolcusunu boşalttı, ertesi gün yeni yolcular alarak İstanbula döndü. Döndü ama bu arada telsizler işledi. Benim vapurda olup olmadığım soruldu, kaptan vapurda olduğumu Dolmabahçeye bildirdi, vesaire vesaire…