Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (159)

Uğur Mumcu'nun istismârı

Aynı gazetede (Cumhuriyet, 18.4.1989) yazan Sayın Uğur Mumcu'nun "Din Sömürüsü" başlıklı fıkrası da, bana, samîmiyetten uzak ve istismârcı bir tavrın ifâdesi gibi göründü…

Gerçi, Sayın Mumcu, "Ben Atatürkçü değilim, ben Laik değilim" sözünün suç sayılamıyacağını, bu sözü suç saymanın açıkça TC Anayasası'nın "Kimse düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz." hükmüyle çelişeceğini sarâhatle ifâde ediyor ama, Hâdise, onun için, bizâtihî mühim değil; sâdece, -kendi zannınca- "Türkiye'de Laikliğin İslâm lehindeki ihlâlleri"ni şiddetle tenk̃îd etmek için bir vesîle!

Sayın Mumcu, "Laiklik ihlâl edilerek" münhasıran Müslümanlara verilen bâzı haklardan yakınıyor… Şu var ki bu hakların Gayr-i Müslim vatandaşlara da teşmîl edilmesini istemek dururken, nîçin Müslümanların onlardan mahrûm edilmesi taleb ediliyor Meselâ Sayın Mumcu, hangi hakla Türkiye'de Al-Baraka, Faisal Finans, Kuveyt-Türk gibi "fâizsiz" [en azından, öyle olduklarını iddiâ eden] bankaların kurulmasına muhâlefet ediyor Hele bu bankalara verilen izni, "Arap kapitülasyonları" olarak tavsîf etmek, insâfsızlık değil mi, meşrû teşebbüs hakkını ink̃âr etmek değil mi

Memleketin umûmî manzarası, bu!

İbrahim Halil Çelik Hâdisesi vesîlesiyle tezâhür ettiğini gördüğümüz İnsan Haklarını umursamaz tavırların misâl̃leri maâlesef böyle uzayıp gidiyor… Daha fazla misâl̃ vermiye lüzûm yok; Memleketin umûmî manzarasını kavramak için bu kadarı k̃âfî!

Hâdisenin üzerinden on gün geçtikden sonra, bir gazetede, A.A. mahrecli bir haber daha dikkat̃i çekiyor:

"Ankara DGM Savcılığı yetkililerinden edinilen bilgiye göre, Şanlıurfa Belediye Başkanının sorgulaması derinleştirilerek sürdürülüyor. Yetkililer, İbrahim Halil Çelik'in gözaltı süresinin 15 günden sonra 3-4 gün daha uzatılabileceğini belirterek sorgulamalar sırasında yeni ipuçları elde edildiğini ve gerek görüldüğü halde, RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın da ifadesinin alınacağını söylediler. Çelik'in evinin dün üçüncü kez arandığı da bildirildi. Ayrıca, Çelik'in banka hesapları ile yurt dışı havale kayıtlarının da incelendiği öğrenildi." (Milliyet – A.A., 26.4.1989, s. 9)

Böyle bir Memlekette Müsbet İlim ve Felsefe gelişebilir mi

Burası Türkiye! "Kemalist Türkiye"! Yarım asrı aşkın bir zamândır Kemalist Totaliter Rejimin hüküm sürdüğü mazl̃ûm Türkiye! Bütün vatandaşlarının Kemalist olmıya mahk̃ûm edildiği açık hava hapishânesi! Sırf "Kemalist değil, Müslüman olduğunu" beyân ettikleri için ezîyet gören insanların diyârı!

Böyle bir Memlekette Müsbet İlim ve Felsefe gelişebilir mi İnsanları emniyet, huzûr, saâdet içinde yaşıyabilir mi

Şu şartlarda insan, hâl̃-i hâzır ve istik̆bâl̃ hakkında bedbîn olmaz mı

Onca ezîyet, onca mağdûriyet yanına k̃âr kaldı!

Ya İbrahim Halil Çelik Hâdisesi nasıl netîcelendi Bir sene sonra, bir gazeteden, onun haberini de okuyoruz:

"Laikliğe aykırı davranışta bulunduğu gerekçesiyle DGM'de yargılanan Şanlıurfa Belediye Başkanı İbrahim Halil Çelik beraat etti.

"DGM'de davaya ilişkin olarak duruşması dün yapıldı. İbrahim Halil Çelik'in katılmadığı duruşmasında son savunmasını yapan avukatı Şevket Kazan, olayın gazeteler tarafından abartıldığını ve suç kastı bulunmadığını ifade etti.

"Çelik'in suçlanan açıklamalarının, 1982 Anayasası'nın temel hak ve özgürlüklerin çerçevesinde olduğunu iddia eden Kazan, iddianamedeki suçlamaların 'suni ve hayali yakıştırmalar' olduğunu öne sürdü.

"Mahkeme, İbrahim Halil Çelik'in, Türk Ceza Kanunu'nun 'laikliğe aykırı olarak, devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis ve teşkil, tanzim veya sevk ve idare eden, böyle cemiyetlere giren veya girmek için başkalarına yol gösterenleri' kapsayan 163-2'inci maddesini ihlaline ilişkin kesin deliller bulunmadığını belirtti.

"Mahkeme, İbrahim Halil Çelik'in beraatine oy birliği ile karar verildiğini açıkladı." (Sabah, 13.4.1990, ss. 1 ve 5)

Ve onca ezîyet, onca mağdûriyet yanına k̃âr kaldı! Devlet, ondan özür dileyip en azından tazmînât ödiyerek zul̃münü bir parça olsun tel̃âfî etmiye çalışmadı! Haysiyetine tecâvüz eden, pespâye hakâretler savuran, mânen linç yapan siyâsîler, partiler, muharrirler, gazeteler cezâlandırılmadı!

Bu Totaliter (Münâfıkça Totaliter) Rejim mutlakâ tasfiye edilmeli, yerine Sahîh Cumhûriyet kurulmalı! Türkiye'nin baş mes'elesi budur!

Mütehakkim Zümrenin Türkiye'nin siyâsî hayâtına damgasını basan iki temsîlcisi: Bülent ve Rahşan Ecevit… Rejim, Cemâat̃in rejimi! Onu korumak için her yol mübâh!

***

6. Alt Fasıl:

Şahısperestlik dalâleti devâm ediyor

Türkiye'de, el'ân dahi, Kemalist olmıyan, Kemalizme sadâkat yemîni etmiyen hiç kimse TBMM'ye giremez, Orduya alınmaz, mêmur yapılmaz, ilh… Kemalist olmak, bir asırdır, bir vatandaşlık şartıdır! Bütün bir millet beşikden mezara kadar onu zikrederek yaşıyor…

Yirmi üç senelik bir iktidârdan sonra, Kemalizmin tasfiyesine müteveccih herhangi bir adım atılmadan yola devâm ediliyor… Hattâ, bilakis! Kemalizm – İslâm münâsebeti hakkında hâlâ gözlerimizin içine bakarak yalan söyleniyor… Mustafa Kemâl, erişilmez kâbiliyetlere mâlik bir "üstün insan" sıfatıyle, çocuklara, genclere, bütün bir Millete nümûne gösteriliyor, onun hedeflerine ulaşmak için çalışmak bir fazîlet sayılıyor… Her vesîleyle, "Her şeyimizi ona borcluyuz; olmasaydı, olmazdık!" safsatasına muhâtabız… Bir asırdır olduğu gibi, yine bütün Maârifte Kemalist "İskol̃astik - Totaliter Zihniyet" hüküm sürüyor; İlim Zihniyet ve Ahl̃âkı, nâdir zihinlerde, ancak ona rağmen kök salıyor… Maârif Vekâleti, Kemalist Propaganda Vekâleti gibi çalışıyor: Başlıca "misyon"u Kemalist nesiller yetiştirmekdir… Başlıca "vizyon"u ise, (Cuntacı Kenan Evren'in -12.9.1980 târihli 6. Teblîğinde- buyurduğu gibi) "Kemalizmi ebediyete taşımak"… Başta Maârif olmak üzere Devletin bütün müesseseleri seferber edilerek bilâfâsıla yürütülen hak̆îkatsiz propagandayle Kemâlperest bir Millet yoğruluyor… Fanatik Kemalizmin kaleleri hüviyetini koruyan bilumûm askerî müesseseler, Kemalizmden saptığına inandığı Hük̃ûmeti alaşağı etmiye hazır nesiller îmâl̃ ediyor; her zâbit, onun askerî ve çeşid çeşid dehâsına gıbtâ ederek, onun izinden ayrılmamıya, kimsenin de ayrılmasına müsâade etmemiye, bu uğurda muhtıra, darbe, ihtilâl ne lâzımsa ona mürâcaat etmiye azmederek yetişiyor… 5816, Kemalizmi objektif olarak araştırıp tenk̆îd süzgecinden geçirmek ve hak̆îkatleri bilâtahrîf ortaya koymak istiyen ilim adamlarının tepesinde, Damokles'in kılıcı gibi sallanıp duruyor, kesip biçmekden de hâlî kalmıyor… 12 Eyl̆ûl̃ 1980 Darbe Esâsiyesi'nin Kemalizmi tabulaştıran maddelerine dokunulmak istenmiyor… "Kemalist Müslümanlık" dal̃âleti, Diyânet ve İlâhiyât câmialarında ve -hem onların, hem mekteblerin, hem de hak̆îkatsiz neşriyâtın têsîriyle- halkın arasında almış başını gidiyor… Câmilerin gasilhânelerinde dahi onun resmi var; bir, bunları câmilerin dâhiline sokmadıkları kaldı! Uzun zamândır, "cemevleri"ne zâten sokmuş bulunuyorlar…