Totaliter İk̆tidâra hâkim zihniyet: Kemalist İnk̆ilâblara îtirâz eden herkes "Mürteci", bütün "Mürteciler" de hamamböceği hükmündedir!
Araştırmamızın başlarında da kaydetmiştik: Antikemalist olmak, Kemalist İnk̆ilâblara ve onun Şefine muhâlif olmak, Kemalist Totaliter Rejim nezdinde, derhâl "Mürteci" damgası yemek için kâfîdir! İrticâın Kemalist jargondaki târifi bundan ibârettir!
Bu telak̆k̆îyi, Kemalist Totaliter Rejimin pek nüfûzlu Dâhiliye Vekîli, Beynelmilel Mason Mâbedinin 33 dereceli sâliki Şükrü Kaya (1883 - 1959), temsîl ettiği Rejimin fikriyâtına tercümân olarak, Meclis'de, 3 Aralık 1934 günki nutkunda, böylece îlân etmişti:
"[Kemalist] İnk̆ilâbın emirlerini yapmamak İrticâa hizmet etmek, Mürteci olmak demekdir!"
Yine onların nezdinde ve bu târife muvâfık olarak "Mürteci" olmak, imhâ edilmesi lâzım gelen bir haşere, bir hamamböceği filân olmak demekdir… Bu zihniyetledir ki lüzûmlu addettikleri her seferinde, Müslüman kıyımı yaparak Müslümanları sindirmekden hiç imtinâ etmemişlerdir.
Hem Erzurum ve sâir şehirlerimizde yaşanan "Şapka Fâciâsı"na, hem de bütünüyle Kemalist Totaliter Rejime hâkim olan tedhîşçi rûhu anlamak bakımından, aşağıda, Farmason siyâsetci Ahmet Ağaoğlu'ndan nakledeceğimiz hâtıra fevkal̃âde ibretâmîzdir.
Hukûk Prof. Ahmet Ağaoğlu (Âzerbaycan, Şuşa, 1869 – İstanbul, 19.5.1939), evvelâ İttihâdcı Komitacı sıfatıyle siyâsî faâliyet göstermiş, bilâhare, Mustafa Kemâl'in teveccühüne mazhar olarak, 1923'te Kars meb'ûsu tâyîn edilmiş, Meb'ûsluğu 1931 senesine kadar iki devre devâm etmiştir.
Mustafa Kemâl'in zoruyle Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın müessis ve idârecileri arasında yer alanlardan biri de Ahmet Ağaoğlu idi. Onunla "Tek Adam" arasında, Çankaya Köşkü'nde, henüz SCF feshedilmek mecbûriyetinde kalınmadan evvel, pek ibretâmîz bir muhâvere cereyân ediyor. (12 Ağustos 1930'da, Ali Fethi Okyar'ın öncülüğünde, -M. Kemâl'in, muhâlifleri meydana çıkarıp tenkîl etmek stratejik hedefine uygun olarak ve yine onun tâlimâtıyle- têsîs edilen SCF, 16 Kasım 1930'da, muhâlefetin kâfî derecede kendisini fâş ettiğine kanâat getiren "Mutlak Şef"in îmâsıyle feshedilmiş, böylece sâdece üç ay yaşıyabilmişti…) Ağaoğlu'nun Serbest Fırka Hâtıraları'ndan aynen naklediyoruz:
"Sofrada bana hitaben:
'- İntihapları kazanıyorsunuz, değil mi
'- Hem mağlûp olmak, hem de istihza edilmek çok acı şeydir Paşam!' dedim.
'- Amma bakınız, Samsunda kazandınız!
"Ben artık kendimi tutamadım:
(Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, Neşre Hazırlıyan: -Oğlu- Samet Ağaoğlu, İstanbul: Nebioğlu Ye., 1949, ss. 79-80)
"Ben olsaydım bir bölük mitralyöz getirip oradakileri biçerdim!"
***
'- Paşam, eğer bütün memlekette Samsun Valisi gibi bir kanunşinas idare memuru da bulunmazsa artık bizlere ağlamak düşerdi! Eğer her tarafta idare memurları bu kabil insanlar olsaydılar hiç şüphe yoktur, intihabatın dörte üçünü biz kazanırdık! Bizim de dostumuzu görüyor musunuz (Sofrada hazır olan Şükrü Kaya Beyi gösterdim.) O da pek mahirane hareket etmedi. Her tarafta polis, jandarmayı yalnız bize karşı çıkardı. Hiç olmazsa zevahiri kurtarmak için birkaç yerde de Halk Fırkasına karşı çıkarmalıydı!'
"Şükrü Kaya Bey güldü: '- Görüyor musunuz Paşam, benim dostlarımı Neler söylerler!' dedi.
"Gazi sinirlenmeğe başlamıştı. Biraz yüksek sesle:
'- Efendi! Her tarafta anarşi beliriyor! Antalyada Kumandanın kafasını iskemle ile kırmışlardır! Bu Kumandan çok büyük ve sabırlı adammış! Ben olsaydım bir bölük mitralyöz getirip oradakileri biçerdim! Başka yerlerde de bunun emsâli olmuştur…'
'- Paşam, Kumandanın intihap yerinde ne işi vardır'
'- Anarşiye mâni olmak için gelmiş!'
'- Hayır! Anarşi tam onun oraya gelmesinden çıkar! Gazi Mustafa Kemal Paşa bir Cumhuriyet kurmuş, bu Cumhuriyetin dayandığı ana kanunlar halka intihaba iştirak etmek hakkını vermiştir. Halk bu salâhiyetini kullanmak için sandık başına geliyor ve karşısında müsellâh kuvvetler görüyor! Müsademe tabiîdir!'
"Gazi bütün bütün hiddetlendi:
'- Efendi! Anarşi var, anarşi! Sizin haberiniz yok, gafilsiniz! Ve bununla beraber de benden bîtaraf kalmaklığımı istiyorsunuz!' ilh…" (Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, Neşre Hazırlıyan: -Oğlu- Samet Ağaoğlu, İstanbul: Nebioğlu Ye., 1949, ss. 79-80) (M.K.H.Ö.C.; Yeni Söz, 6.1.2020/467)
Kaynakların mukâyeseli bir değerlendirmesiyle Erzurum'daki hâdiselerin muhtemel seyri
Erzurum fâciâsı, yukarıda zikrettiğimiz kaynaklardan bir karaltı hâlinde bir parça meydana çıkmakta ve bundan, geride çok daha büyük bir fâciânın cereyân etmiş olduğu sezilmektedir. Filhak̆îka, fâciâ, Sefer Darıcı'nın geniş araştırmasıyle, bütün vahâmeti ve dehşetiyle artık gün ışığına çıkmış bulunuyor. (En azından ana hatlarıyle… Teferruâtta hatâlar, noksânlıklar olabilir…) Onun Şalcı Bacı isimli kitabındaki bilgileri yukarıda zikrettiğimiz kaynaklardan elde ettiğimiz verilerle birleştirdiğimiz zamân hâdiselerin muhtemelen şu şekilde cereyân ettiği anlaşılıyor:
Erzurum'da o senelerde vâli, Zühtü Durukan ve Müstahkem Mevkî Kumandanı da Tatar Hasan Paşa'dır. Vâli, henüz Şapka İktisâsı Hakkındaki Kanûn çıkmadan evvel, Hükûmetin emriyle, mêmurların şapka giymesini mecbûrî kılmış, bâzı mêmurlar da bu "Gâvurluk alâmet-i fârikası"nı giymemek için işlerinden istîfâ etmişlerdir. Bu meyânda, yakında herkesin şapka giymiye mecbûr tutulacağı duyulmuş, halk, kendi arasında, bu mes'eleyi harâretle müzâkere etmiye başlamıştır. Netîcede halkta başlıca iki temâyül şekillenmiştir:
1) Şapka, G̃âvur kisvesi, G̃âvur serpûşudur; onun için de giyilmesi câiz değildir; bize zorla şapka giydirilmek istenmesini kabûl̃ etmiyoruz; bu talebimizi Hük̃ûmete iletelim ve Hük̃ûmeti bu siyâsetten vazgeçirmiye çalışalım;

23