Milliyet gazetesi
Aynı Cemâatten Ali Naci Karacan ile Abdi İpekçi'nin gazetesinin 10 Kasım 1953 târihli nüshasının neredeyse tamâmı, tam bir "Ataputçuluk" zihniyetiyle, bundan böyle -Yalman'ın tâbiriyle- "Ebedî Karârgâhından" Türkiye'yi idâre etmiye devâm edecek "Ebedî Şef"e tahsîs edilmişti. Muhtelif sayfalardan bâzı başlıklar:
"En Büyük Matem Günümüz… 15 yıl önce ebediyete intikal eden Büyük Önder ve Eşsiz Kahraman Aziz Atatürk'ün nâşı bu gün muazzam bir merasimle Anıt Kabre naklediliyor…"
Kılıç Ali'nin 1. sayfadan başlıyan makâlesi: "Atatürk'ün son dakikaları…"
Yine birinci sayfada: "Büyük Atatürk'e ağlayan Türk milleti…"
Bol resimli olan müteâkib sayfalarda:
"Yabancı gözü ile: 'Atatürk her devrin en büyük adamıdır'…"
"Dünyada duyulan büyük matem: Atatürke bütün dünya ağladı… 'Atatürk'ün Türkiyede yaptığını hiç bir kimse, hiç bir yerde yapmadı. Ne Kavur, ne Cromwell, ne de Washington…"
"Liderimiz sensin!"
"Onu kaybettiğimiz gün: Hüzünlü saatlerin pınarlarını kuruttuğu gözler coştu. Bakışlar konuşuyor, tavırlar anlaşılıyordu…"
"Senin varlığınla tek vücûduz!"
Ertesi gün:
"Atatürkün aziz nâşı dün muhteşem bir törenle toprağa tevdi edildi… Tok ve heyecanlı bir sesle Türk Milletine hitap eden Bayar zaman zaman gözyaşlarını tutamadı…" "Selânikte yapılan tören… Atatürk'ün dünyaya geldiği evde yapılan tören çok heyecanlı oldu…"
İlk sayfadaki bâzı resim altı yazıları: (Kortejden bir intibâın altında) "Millet Atatürk'ün izinde ve hizmetinde…" "Atasına ağlayan Ankaralılar…" "Gençler Atatürkün hayata gözlerini yumduğu karyolanın başında nöbet beklerken…"
Beşinci sayfanın manşeti: "Senin varlığınla tek vücuduz… Müsterih uyu Atatürk. Mustafa Kemaller bugün 30 yaşında ve senin izinde. Bugün her zamandan daha ziyade manevî varlığın içinde seninle tek vücuduz."
Aynı sayfada üç resim altı yazısı:
"O ebediyet yolculuğunda Anıt-Kabre yaklaştıkça bütün Türkiye ağlıyordu. Bütün Türkiye ağlıyordu, çünkü uğrunda herşeyi feda edeceğimiz Büyük Türkün maddî varlığı içimizden ayrılıyordu."
"Gidiyor… Gidiyor… Gidiyor… 21 milyon Türk onun arkasında ve O gidiyor… Anıt-Kabire gidiyor. O Anıt–Kabir ki Türk vatanının kalbi ve [] noktası. Büyük Ata orada vatan topraklarıyle örtülecek, çok sevdiği yurd orada da onu kucaklıyacak."
"İşte son dönemeç… Ebediyet yolculuğu bu son dönemeçten sonra daha da muhteşem ve daha da ulvî olacaktır. Aziz tabut tam iki buçuk saat 18 No.lu top arabasının üstünde Türk gençliğinin elleriyle çekilmiştir. Artık top arabası son vazifesini de yapmış oluyor. Aziz tabut eller üstünde taşınacak. Yarap, bu ne büyük ve ulvî andır ki Millet ve Atası herzamanki gibi bir birini tamamlıyacaktır."
Akşam gazetesi
"Şefler devri"nin parlak sîmâlarından ve Mustafa Kemâl'in, imzâsını kullanarak başmakâleler neşrettiği başmuharrirlerden biri olan Necmeddin Sadık Sadak, 10 Kasım 1953'te, artık (uzun senelerden beri Kemâlperestlik ve ahlâksızlık saçan) gazetesinin başında değildi; yakın zamân evvel, 21 Eyl̃ûl̃ 1953'te, kanserden vefât etmişti… Gazetesi, bu vesîleyle, onun bir sene evvel neşredilmiş başmakâlesini tekrâr neşrediyor: "Atatürk'ü sevmek ve unutmamak, O'nu tanımak ve tanıtmakla olur"… Bunun formülü de, Mustafa Kemâl hakkında dört başı mâmûr bir el kitabı hazırlamaktır… Zîrâ (o devirde, Necip Fazıl gibi, Ali Fuad Başgil gibi zevâtın tenkîdî neşriyâtıyle) "Mâbûd Şef"in imajı bozulmıya başlamıştır:
"Atatürk aleyhindeki propagandalar o kadar çoğalmış, kuvvetlenmiş, din ve taassup gibi hissî derin unsurlara hitab etmeye başlamıştır ki Atatürk düşmanı bir genç zümrenin nasıl yetişmekte olduğuna hayret etmemelidir."
Bu tesbît, aslında, bir îtirâftır: Kemalizm o kadar çürük bir ideolojidir ki ancak Devlet zoru ve tek taraflı propaganda ile ayakta kalabilmektedir…
"Ulu Önder Atatürk, sen tanrılara eşsin!"
Bu Farmason ve muhtemelen Sabataî gazeteci ve siyâsetcinin (ki "Millî Şef" devrinde Hâriciye Vekîliydi) gazetesi, bu vesîleyle de, Kemâlperestlik yolunda, metîn adımlarla yürümiye devâm ediyordu:
"Ey karanlık günlerin büyük kahramanı sen, / Bana emanet ettin bu güzel vatanı sen. / Yolunda yürüyorum, bağlıyım devrimlere, / Tapıyor bütün dünya bıraktığın esere. / Ulu Önder Atatürk, sen tanrılara eşsin, / Vatanı aydınlatan sönmeyen güneşsin. İlh…" (Münir Ceyhan, "Atatürk Marşı", Akşam, 10.11.1953, s. 3)
"Anıt-Kabir = Panteon"
Bu "Ataputçu" şiirin üstünde, Vâ-Nû'nun fıkrası: "Anıt-Kabir ve Panteon"… Bu başlık altında devâm ediyor:
"…Türk milleti de, Atatürk'ün muazzam tabutu herhangi bir kabre sığmaz diye düşündüğü için, şu darlık ve ihtiyaç senelerinde ona mahsus bir emsalsiz anıt yaptırdı. […] Demokrat Parti iktidarı, Anıt-Kabri tamamlayıp Cumhuriyetin kurucusunu ebedî yerine naklederek hem başarı gösterdi; hem de bu hareketiyle Atatürke bağlılığını anlattı. […]