Emperyalist Sovyet siyâsetine bir mukâbele olarak Tan Matbaası Hâdisesi
Tanîn'in neşriyât hayâtı, 30 Ağustos 1943'ten 14 Kasım 1947'ye kadar sürdü. Bu devrede, en fazla, 3 Aralık 1945'te, Sovyet tarafdârı neşriyât yapan Tan gazetesinin matbaasının basılması hâdisesindeki "rolüyle" kendinden bahsettirdi.
O zamân, Sovyetler Birliği, Türkiye'nin şimâlî şarkındaki topraklar üzerinde hakk iddiâ ediyor, bunun da ötesinde, Boğazlar'ı, hattâ Türkiye'nin tamâmını kendi nüfûz sâhasına dâhil etmek siyâseti güdüyordu. Komünist Sabataî Sertel'lerin Tan gazetesi, Komünist propagandasının en têsîrli vâsıtası idi. Her ne kadar "Millî Şef" gibi, Hüseyin Cahit gibi, Sertel'ler de, Mütehakkim Zümrenin güzîde mensûbları iseler de, Hükûmet, efkârıumûmiyenin hissiyâtına tercümân olmak, Türkiye için pek vahîm bir tehlike teşkîl eden Sovyet siyâsetine bir mukâbelede bulunmak, Türkiye'nin bir Sovyet peyki olmayı kabûl etmiyeceğine dâir bir karârlılık mesajı vermek mecbûriyetindeydi. Bu bakımdan, Tan'ın neşriyâtına karşı iyice hassâslaşmış olan Üniversite Gencliğini, büyük bir nümâyiş tertîb ederek, Komünist neşriyâtını, dolaylı olarak Sovyet siyâsetini protesto etmiye el altından teşvîk etmiş olması ciddî bir ihtimâldir. Öyle değilse bile, bunun, Sovyetler'e karşı Hükûmetin çok işine yaradığı âşikârdır. (Bu mes'ele hakkında derinlemesine araştırma yapmış olmakla berâber, bu çalışmamızı bir kitab hâline getiremedik. Çalışmamızda, devrin gazetelerinden mâadâ, en mühim kaynağımız şu eser oldu: Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl; İkinci Dünya Savaşı Yılları -1939/1946-, T.C. Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü, Ankara, 1973, 316 s.)
"Millî Şef"le dâimâ yakın münâsebet hâlinde olan Hüseyin Cahit de, Hükûmetin Sovyet siyâsetine uygun olarak, böyle bir nümâyiş için tahrîkkâr rol oynamaktan çekinmedi; 3 Aralık 1945 târihli Tanîn, "Kalkın Ey Ehl-i Vatan!" manşetiyle, Üniversite Gencliğinin galeyâna gelmesinde herhâlde mühim bir âmil oldu…
Mâmâfih, Hüseyin Cahit, Sovyet propagandası ve onun Türkiye'deki âletleriyle şiddete mürâcaat etmeden mücâdele edilmesini istiyordu. Gencliği, Sertel'leri protesto etmiye teşvîk eden makâlesinde bu husûs gâyet vâzıhtır:
"Mücadelenin silâhı yalnız söz ve yazıdır. Fikirler fikirlerle yıkılır. Cebir ve şiddet onların ekmeğine yağ sürer, çünkü, kendilerini mazlûm mevkiinde kalmış gibi göstererek, muhabbet ve taraftar kazanmak isterler. Bu kadar şiddetli, haşin ve yıkıcı bir tarz ile hücuma geçmeleri, şiddetli bir muamele tahrik etmek emelinde olduklarını gösterir. Bu tuzağa düşmemeliyiz. Dâvamızdan, hakkımızdan, prensiplerimizden emin isek ne cebir ve şiddete muhtacız, ne sövüp saymağa. Bunlar âcizlerin ve haksızların silâhıdır. Türk milletinin vatana, hürriyet ve istiklâle karşı beslediği aşk ve bağlılık vatansızların bütün yıkıcı propagandalarını önlemeğe kâfi bir vahdet temin eder." ("Kalkın Ey Ehli Vatan!", Tanîn, 3.12.1945, s. 1)
Şu var ki, böyle hâdiselerde, kalabalığı kontrol etmek fevkalâde zordur; muhtemeldir ki nümâyişçiler, daha doğrusu bunlardan bir kısmı, böyle bir niyetleri, planları olmadığı hâlde, bir heyecân kasırgasına kapılarak taşkınlığa sürüklenmiş, bu arada Tan Matbaasına da zarâr vermişlerdir…
Hüseyin Cahit, yine "Ebedî Şef"ini tebcîl ediyor
Mustafa Kemâl'le berâber Ulus'un (evvelki ismiyle Hâkimiyeti Milliye'nin) müessisi ve têsîsinden beri Başmuharriri Falih Rıfkı Atay, Kasım 1947'de Ulus Başmuharrirliğinden ayrılmış, Cumhuriyet'in Ankara Muhâbiri olmuştu. Onun bıraktığı boşluğu Hüseyin Cahit dolduracak, 11 Eyl̃ûl̃ 1948'den 10 Ekim 1957'de ölümüne kadar Ulus'un Başmuharrirliğini o deruhde edecekdir. (Falih Rıfkı ise, birkaç sene sonra, 1952'de, kendisi gibi Siyonist Lobisinin bir unsuru olan Bediî Faik'le berâber Dünya gazetesini têsîs edecek, başmakâlelerine, 20 Mart 1971'de ölümüne kadar bu gazetede devâm edecekdir. Demek ki 10 Kasım 1953'te, "Mustafa Kemâl'in Naaşının Anıtkabr'e Nakli" merâsiminde, Atay, Dünya gazetesinin Başmuharriri idi.)
Hüseyin Cahit, 10 Kasım 1953 târihli Ulus'ta, "Büyük Atatürk" başlıklı başmakâlesinde, hayâtı boyunca hiç değişmiyen tavrıyle, "Büyük Şef"ini yine taabbüd hisleri içinde ("Atatürk güneşi", v.s.) yâdediyor, esnek bir Kemalizm anlayışına dahi tahammül edemiyor, Kemalist Totalitarizmden tâvîz verilmesine aslâ râzı olmuyordu:
"Büyük Atatürk bugün ebedî medfenine tevdi ediliyor. O'nun izinde yürümekle memleketin kurtulacağına ve yükseleceğine iman etmiş olan vatandaşlar Atatürk'ü sanki yeni kaybetmiş gibi tazelenen bir dert altında teessüre boğulmaktadırlar. Çünkü bugün Atatürk güneşinin üzerinde lekeler ciddî endişe verecek bir mahiyet almıştır. İlk adımda Atatürk inkılâplarını parçalamak, millete mal olmamış ve olmuş gibi bir ayırma ile inkılâpları sarsmak istiyenler bütün memlekette karşılaştıkları tepkiden ürkerek bir müddet geriledikten ve gördükleri birtakım taşkınlıklardan uyanır gibi olduktan sonra, sarsılan mevkilerini sağlamak çaresini tekrar Atatürk devrine ve Atatürk'ün bazı icraatına hürmet etmekte aradılar. İlh…" (Hüseyin Cahit Yalçın, "Büyük Atatürk", Ulus, 10.11.1953, s. 1)