ÇALIŞMAMIZIN SEYRİ HAKKINDA BİR TAVZÎH
Bâzı okurlarımız, bize, işbu araştırmamızın şimdiye kadar tefrika edilen kısımlarında Mustafa Kemâl'in şeceresini göremediklerini, buna ne zamân sıra geleceğini sordular. Bu sebeble, bu husûsu tavzîh etmemiz lüzûmlu görünüyor.
Bizim bu çalışmadan başlıca gâyemiz, sâdece, Mustafa Kemâl'in şeceresini vesîkalarla tesbît etmek değildir. Bunun içindir ki çalışmamızın ismini, "Mustafa Kemâl'in Uydurma Şecereleri ve Hakîkî Mensûbiyeti" şeklinde tesbît ettik. Mes'elemiz onun "hakîkî şeceresi"ni gün ışığına çıkarmaktan ibâret olsaydı, "hakîkî mensûbiyeti" gibi şümûllü bir tâbir kullanmazdık.
"Mensûbiyeti"nden kasdımız, onun, şeceresiyle berâber, dünyâ görüşü, şahsıyeti, ahlâkı ve bunları yoğuran ictimâî muhîtlerdir. İctimâî muhîtler, yânî Selânik şehri, Beynelmilel Masonluk câmiası ve onun içinde husûsen Maçedônya Risôrta Locası, bu Locanın eseri olan İttihâd ve Terakkî Komitası, Beynelmilel Siyonizm câmiası, Sabataî cemâati, yakın arkadaş muhîti, v.s. Şahsıyeti ve dünyâ görüşü kurduğu rejimle iç içe geçtiği için, bunları aydınlığa kavuşturmak, kurduğu rejimin hakîkî mâhiyetini de tesbît etmek demekdir.
Onun için, mevzûu geniş bir perspektifle ele alıyor, esâs mevzûumuzla dolaylı olarak alâkalı mevzûlar üzerinde de duruyoruz.
İlkin, "Cumhûrî Rejim – Totaliter Rejim Tezâddı"na dikkati çekdik. Bu mefhûmlar ve aralarındaki zıddiyet iyi kavranınca, Kemalist Rejimin, iddiâ edildiği gibi cumhûrî bir rejim değil, totaliter bir rejim olduğu ayân-beyân meydana çıkıyor. Başındaki insan da, tabiî olarak, "Totaliter Şef"tir ve her totaliter rejimde olduğu gibi, bir tapınış mevzûudur.
Bu vâkıayı ortaya koymamız, Kemalizm ve İslâmın birbirine ne kadar zıd dünyâ görüşleri olduğunu da anlamayı kolaylaştırıyor. Mâmâfih, kasdettiğimiz İslâm, "Rivâyetci" değil, "Dirâyetci" İslâmdır. Muhâkememizin bu noktasında, bu def'a, birbirinden farklı bu iki Müslümanlık telakkîsini îzâh etmemiz îcâb etti.
Bunların arkasından gelen bahis, sağlığından îtibâren, Mustafa Kemâl'e tapınıştır. Her totaliter rejimin tabîatinde olan şahısperestlik (le culte de la personnalite)…
Bu safhada da şunu iyice anlamak îcâb ediyordu: Bu büyük dalâlet, Mustafa Kemâl'e rağmen mi, yoksa onun teşvîk̆iyle mi ortaya çıkmıştır
Bir kerre, Totaliter Rejimin, dîğer tâbirle Totaliter Şeflik Sisteminin yapısı îcâbı, böyle bir hâlin, Şefin irâdesi hâricinde vukû bulması mümkün değildir. Nitekim, Bolşeviklik ve Nazilikde de öyleydi… Bunun müsbit delîllerle, vesîkalarla isbâtına gelince, bunun için, hem Totaliter Şefin beyânlarına, tavırlarına, fiilî vak'alara (meselâ resmî merâsimlere, bütün Memleketi saran resim ve heykel furyasına), hem de Devlet ricâlinin nutuklarına ve resmî kabûl görmüş gazetelerin, muharrirlerin neşriyâtına dikkat etmek lâzımdı. Biz de bunu yaptık ve birçok misâlle bu hâli gözler önüne serdik.
Fantastik roman kahramanları…
***
Bu meyânda, karşımıza mühim bir mes'ele çıktı: Kemalist Propaganda, -bütün bir Ümmetin medâr-ı iftihârı olan nümûne Müslüman- Mehmed Âkif'i dahi kendisine âlet etmişti… Binâenaleyh bu mes'elede de hakîkati meydana çıkarmak üzerimize vâcib oldu. Bu mevzû üzerinde dururken, Mehmed Âkif'in şahsıyeti ve fikirleri hakkında senelerdir yazmayı düşünüp de yazamadığımız bâzı tesbîtlerimizi kaydetmek fırsatı bulduk. Uzun senelerdir onun hakkında yazmayı planladığımız eserimizi têlîf etmiye herhâlde imkânlarımız ve ömrümüz vefâ etmiyecek; binâenaleyh bu kadarı için de Rabb'imize hamd-ü-senâlar olsun!
Tâ gencliğimizden beri hayâtımızda bizim için dâimâ pek feyizli bir ilhâm kaynağı olmuş Mehmed Âkif merhûm üzerinde dururken, bilhâssa -Müslümanların başlatıp Müslümanların muazzam gayretleriyle, fedâkârlıklarıyle kazanılan, lâkin Münâfık Zümre tarafından bir asırdır istismâr edilen- İstiklâl Harbimiz hakkında bâzı hakîkatleri tebârüz ettirmek için, bu def'a, rahmetli Kâzım Karabekir'e ve onun Mustafa Kemâl'le kalem münâkaşasına da temâs etme ihtiyâcı duyduk. Öyle zannediyoruz, bu vesîleyle dahi, Selânikli Mustafa Kemâl'in şahsıyeti, ahlâkı, dünyâ görüşü ve Rejiminin hakîkî mâhiyeti çok daha fazla vuzûh kazanmıştır…
Şimdi, çalışmamızın bu merhalesinde, "Totaliter Şef"e tapınışa, 4, 5 ve 6 numaralı, "Kemâlperestliğe Yakın Mâzîden Nümûneler", "İbrahim Halil Çelik Hâdisesi" ve "Dalâlet Devâm Ediyor" alt başlıkları ile çok ibretâmîz başka misâller vereceğiz.
Yakın mâzîden vereceğimiz misâller arasında bir tânesi üzerinde uzunca duracağız. Bu, 5. Alt Faslın mevzûunu teşkîl eden İbrahim Halil Çelik Hâdisesidir. Nisan 1989'da cereyân eden bu hâdise, bizde, o zamân büyük infiâl uyandırmış ve düşüncelerimizi sıcağı sıcağına k̃ağıda dökmüştük. Türkiye'de 1946'dan beri hüküm süren "Müteaddid Fırkalı Kemalist Totaliter Rejim" vâkıasını kavramak için bu hâdise de çok aydınlatıcıdır…
Tapınış, Devletin teşvîk̆i, daha doğrusu zorlaması ve onun, bu uğurda olanca imkânlarını seferber etmesi sebebiyle, bütün şiddetiyle sürüyor; lâkin Şahısperestlik, bu düzen içinde yetişen insanlarımız tarafından öylesine kanıksanmış bulunuyor ki ak̃si istikâmette herhangi bir teşebbüs, bir gelişme görülmüyor… Daha beteri, insanlarımız, Şahısperestlik dalâletine âlet olduklarının idrâkinde dahi değiller ve çocukluklarından beri içinden yaşadıkları bu dalâletin perestiş ve -en azından- Şirk, hattâ İlhâd olduğunu farkedemiyor, bize: "Ona tapmıyoruz, sâdece hürmet ediyoruz!" diyorlar…