Yaşam karanlıkları ve çarpıklıkları

-Canlılar alanı, cansızlar yatağı dünya insanlık kucağıdır.-

Doğduğumuz, ekmeğini yiyip suyunu içtiğimiz ANADOLU'muz ulusal yüreğimiz, sonsuzluk kucağımızdır. Güneşimiz, ufkumuz, dünyamızdır. Şehitlerimiz kucağı, ATATÜRK'ümüzün bize kutsal emanetidir. Yaraşır olmayan kimileri kimi yerlerde oturdu, oturuyor. Siyasal aksaklıklar, çelişkiler, aykırılıklar, körlükler, topallıklar, çarpıklıklar, yıkımlar birbirine eklenip sürüyor. Ufkumuzu aydınlatmak, yarınlarımızı alın akıyla çocuklarımıza emanet etmek için çok iyi düşünmemiz, örneklerimiz dizisini çok iyi belirlememiz gerekiyor. Girişimlerin boşa gitmemesi için de yararlı olmalarına özen göstererek zamanını, sırasını ve biçimini (yöntemini) iyi seçmek gerekir. Özellikle siyasal ortamların iç kararmasına, üzüntü duyurmamasına önem vermek, özellikle ATATÜRK ve İNÖNÜ ile arkadaşlarının kazandırdıkları değerlere, ışık tuttuğu ilkelere son zamanlarda yöneltilen yıkım ve çarpıklık sakıncalarını geçersiz kılmak gerekir.

Yaşam karanlığının en yoğunu yalnızlıktır. "Kimsesizlik" ovarak dilimizde yer eden yakınlardan yoksunluk, insanların en sorunlu, en bunalımlı günleridir. Ayrılıklar, karşıtlıklar, uzaklıklar, yaşam sorunlarının en çekilmezleridir. İnsan kendini suya atılmış, yosun tutan taşlara benzetir. Arayan, soran olmayınca sonunda gideceği ve gömüleceği bir avuç toprağa nasıl sığacağını düşünür. Gömütün üzerinde böcekler gezecek, yapraklar kuruyup savrulacak, kimi zaman kuşlar dolaşacaktır. Belki ziyaret edenler, bir iki çiçek bırakanlar olacaktır. Başyastığımız anılar bizi yarınlara taşıma umudunun ve isteğinin dayanağı olacaktır.