Ulusal yaşamın erinç (huzur) ve esenlik içinde geçmesini sağlayan katkıların önde gelenleri, toplumsal barış, karşılıklı sevgi, saygı, güven ve dayanışmadır. Son yıllarda çoğunlukla siyasal nedenlerle bu önemli yaklaşımların giderek zayıfladığını, hatta yitirildiğini üzüntüyle izliyoruz. Devleti yönetme yarışması sayılan siyasal tutumların düşmanlığa yol açacak biçimde sert söylemlerle, karalama ve suçlamalarla yürütüldüğü, birbirini geçmek yerine ezmek ve yok etmek biçiminde davranışlara dönüştüğü acı bir gerçektir.
Düş kırıklığı, umutsuzluk ve karamsarlık yaratan eylemlerin kişilerin onurlarına, yaşamlarına, yakın çevrelerine ve geleceklerine yönelmesi çirkinliği, uygarlık ölçülerinin tümüyle dışına düşmekte, gelecek kuşaklar için kötü örnekler oluşturmaktadır Bir tür kavga, kargaşa, bölünme ve yıkıma götürecek yanlışlıklar dizisiyle insanları sürüklemektedir.
Buhran-bunalım, güncelde yokluk anlamındadır. Bunalım ansızın ortaya çıkan aykırılık, tersliktir. Genelde iki sözcük "kriz" olarak anılmakta, özetlenmektedir. Günümüzün başlıca sorunlarından biri de toplumsal yapıyı sarsan bu durumdur. Alanlardaki konuşmalar, taşkınlıklar, karşılıklı suçlamalar ve saldırılar siyasetin ırasına (karakterine) aykırı olduğu gibi insanlık ve yurttaşlık duygularına, niteliklerine de aykırıdır. Kişilik, onur, gözetmeden, insanlık değerlerini hiçe sayarak yinelenen aykırılıklar hem nitelik yoksunluğunu, hem de değer, ilke ve kural çıkmazını yansıtmaktadır.
Yakışıksız tutum ve davranışlar, gereksiz ve sakıncalı işlemler ve oluşumlar gerginlik, karanlık ve çatışmadan başka bir şey getirmez. Bunlarla kazanıldığı sanılanlar aslında birer yitiktir.
Yalnız Türkiyemiz değil, dünya bir bunalım dönemini yaşıyor. Ekonomik ve siyasal krizlerin toplum düzenini temelinden sarstığı ülkeler giderek artıyor. Kişilerdeki karamsarlık, umutsuzluk ve bıkkınlık dalga dalga topluma yansıyor. Arayışın, buluşların ve yaratmanın mutluluğunu, toplumdan ve yaşamdan öç alırcasına bir anlamsız duruşun mutsuzluğu kovmuş inancın yüceliği yerini oyunların küçüklüğüne bırakmış. Nice yokluklar, yoksunluklar içinde eğilmeden dimdik kalabilmenin onurunu duymak isteyen çok az kimse görülüyor. Aldananlar, aldatanlar birlik olmuş, kimi ekonomik, kimi siyasal, kimi başka tür kapılarda açlığını gideriyor. Yürekler ve kafalar bağımsızlık, özgürlük, egemenlik, adalet gibi kavramların doruğuna çıkacak güçten uzak. Gününü gün etme çabası kişileri donuklaştırmış. Hem kimse üzerine düşeni, gerekeni yapmıyor, hem başkasını suçluyor, hem de yakınıyor. Kişi kendini yenmeyi başaramadıkça kurtulamaz.