İnsanlık

Yaşam, evrensel boyutlarıyla tam bir varlık öyküsüdür. Geçici olan zaman diliminin "ömür" adı verilen ölçüsü insandan insana değişir. Bu süre içinde yaşananlar belleklerde anı olarak yer alırken, konusuna ve önemine göre yazılarla, kitaplarla, değişmez kaynak olan tarihlerde de değerlendirilir.

Gerçekte insan yaşamının siyah-beyaz, renkli fotoğraflar gibi geçen günleri var. Görülüp geçirilenlerle anlam kazanan yaşam, her zaman herkesi olağan kucaklamıyor. Doğal, olumlu durumlar yanında olumsuzluklar, aykırılıklar, beklenmedik olaylar, ağır gölgeler, hatta karanlıklar getiriyor. Yaşama istenci, kimi zaman, bir görev olarak insanı ayakta tutuyor.

Neler gördü Türkiye'miz. Hiçbir etkinliği, seçkinliği, özelliği, özgün niteliği, başarısı, becerisi olmayanlar nerelere geldi, hangi kata, hangi makama oturdu, ne yetkiler kullandı.

Yaraşırlıktan, yetkinlikten çok kullanılmaya, anlayış ve kavrayış zayıflığından yarar ve çıkar sağlamaya, boşluk bırakmamaya ağırlık ve öncelik verildi.

Yazılarla değinilecek, eleştirilecek ve önerilecek birçok durum var. Yetkili ve sorumluların ilgileneceği kuşkulu olmakla birlikte yurttaşlık bilinci açıklayıp bilgiye sunmaktan alıkoyamıyor.

Yurdumuz, uygarlıkların beşiği niteliğiyle zengin bir tarih hazinesi. Geçmişin onur veren olayları yanında üzücü durumlar da birer gerçek yarası. Günümüzde ulusal birliğe aykırı siyasal ayrılıklar çağdaşlığı karartan yanlarıyla yaşamı olumsuz etkiliyor. Birbirimizi yıkıp yok etmeye varan aşın sertlikler yapımıza indirilen insanlık dışı kazmalardır. Düşmanlığa dönüşen karşıtlıklar, inanç bağlarını bile hiçe saymaktadır.

Yaşamı dayanılır, çekilir, katlanılır kılmanın öncelikli koşullarından biri de ölçülü davranmaktır. Her tür tutum, yöntem ve eylem amacına ve niteliğine uygun bir ölçülülük için de gerçekleştirilmelidir. Tersine durumlar, pişmanlıkla bile