Yeni Suriye'den ve liderinden kim ne bekliyor

Suriye'de kanlı ve suçlu Esed rejiminden kurtuluşun birinci yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törenlere halkın coşkulu katılımı kuşkusuz Suriye'nin yüzyıllık tarihi içinde bile görülmemiş bir hadise. Ülkenin birçok ilinde, milyonlarca kişi Hürriyet Günü kutlamalarına hiçbir zorlama olmaksızın, içlerinde yaşadıkları bir sevincin ifadesi olarak katıldı.

Bu katılım görüntülerinin benzerlerine 2011 yılından itibaren şahit oluyorduk. O zamanlar rejime karşı büyük cesaret isteyen protesto gösterilerine halk yine yoğun bir katılım gösteriyor ve rejimin değişmesini istiyordu. Yani Suriye halkı duygularını ifade etmekten o zaman da çekinmemiş bir halk.

Doğrusu uzun süren bir korku imparatorluğu ve istibdat döneminden sonra, insanlık dışı muhaberat uygulamalarından sonra gerçekleşen o protestolar korku duvarının aşıldığı bir patlamayı gösteriyordu. Muhaberat taktikleriyle Suriye halkı 50 yıl boyunca, kardeşin kardeşten kuşkulandığı ve korktuğu bir korku rejimi tesis etmişti. En ufak bir suçlamanın insanı Sednaya ve benzeri zindanlarda belirsiz maceralara sürüklemesi dolayısıyla insanları nefes alamayacak hale getirdiği bir kasvet hali. Buna rağmen 2011 yılında halk hızla bütün şehirlere yayılan bir ayaklanmayı başlattı ve rejimin ıslahını, rejim ıslah olmamakta diretince iskatını (devrilmesini) istedi.

Rejimin bu taleplere verdiği korkunç cevap malum. Suriye halkı yılmadı, gösterilerle yetinmedi, eli silah tutan ve silah bulan herkes direnişe geçti. O gün protestolara gönüllü olarak katılan halk bugün yine gönüllü olarak kendi evlatlarının yapmış olduğu bu devrimi büyük bir coşkuyla sahipleniyor. Arap coğrafyasında halkla devletin bu kadar bütünleştiği başka bir yer şimdilik yok. Kendisini temsil eden bir devlete sahip olmanın ne anlama geldiğini Türkiye de 15 Temmuz'da bihakkın yaşamıştı.

SURİYE HALKI HÜRRİYET BAYRAMINI FAZLASIYLA HAK EDİYOR

Hak ettiği bu bayrama da hiç tereddütsüz büyük bir sevinçle, coşkuyla katılıyor. Özgürlük, uğruna büyük bedeller ödenmiş olduğunda kıymeti çok iyi anlaşılan bir büyük değer. Başkalarının verdiği özgürlüklere umut bağlayanlar geri alındığında da kurbanlık koyun gibi teslim olurlar. Ama Suriye halkı 60 yıl boyunca Esad zulmü altında yaşadığı günlerin ardından gelen zaferin anlamını da çok iyi biliyor. Bunun Allah yolunda ortaya konulmuş sabrın, kararlı bir direnişle kuşanmış bir sabrın, Allah'a güven ve tevekkülün bir sonucu olduğunu çok iyi biliyor.

Suriye Devrimi aslında uluslararası dengeler tarafından tahkim edilerek yıkılmazlık belgesi çıkarılmış rejimlere karşı özgür iradenin belirleyiciliğine dair ayet gibi bir örnek. Onların yıkılmaz sanılan kaleleri yerle bir olur, yenilmez sanılan orduları hezimetlerin en ağırını tadar, yükseklerde sanılan itibarları alaşağı olur da rezil rüsva olurlar ve zalimler nasıl bir inkılapla devrildiklerini gözleriyle görürler. Rusya, İran, İsrail, Çin, ABD ve Körfez ülkeleri… Bir kısmı doğrudan bir kısmı denge oyunlarıyla Esed rejimine desteklerini sürdürüyorlardı. Zafer tam da onların bütün desteklerini teyit ettikleri, Esed rejimiyle sözleşmelerini yeniledikleri ve bu kanlı rejimin mazlumlara hiçbir umut kapısı bırakmadığı zannedilen bir anda çıktı geldi. Ve zalimler nasıl bir inkılapla devrildiklerini gözleriyle gördükleri gibi sıradakiler de bu devrilişten bir mesaj çıkarmış olmalılar. O mesaj aslında Dera caddelerinin duvarlarında çocukların yazdığı bir yazıyla çok önceden Esed'e çok erken ulaşmıştı: "Dr. Sıra sende!" demişti Deralı özgür çocuklar. Dr. Bu mesajı alacağına Firavunlar gibi bütün çocukları öldürerek kendisini devirebilecek çocukların soylarını kurutarak bu inkılaptan kaçabileceğini vehmetti. Ama kaçabileceği yer bu kaçınılmaz sondan başkası olamadı. Şimdi benzerlerine postalanan bir ibret mesajı haline gelmiş durumda.

Suriye devriminin 1. yılında, Hürriyet Bayramı'nda Ahmet el-Şara ile halkı arasındaki kucaklaşma, diyalog Suriye için çok parlak bir geleceğin bütün müjdelerini barındırıyor. Devrimi yaptıktan sonra ülkesini düze çıkarmak için giriştiği uluslararası temaslara farklı ve kendilerine göre saçma sapan anlamlar yükleyenlerin hasta yorumlarını dinleyip duruyoruz. Doğrusu bu analizlerden ancak şunu kesin olarak anlayabiliriz: Kendileri olsa öyle yaparlardı.

Kendileri olsa gerçekten böyle bir zaferi ancak ABD'ye, İsrail'e veya ülkelerini pazarlık konusu yapacakları başka emperyalistlere borçlu olurlardı. O pazarlıkları yapmadan, ülkelerini satmadan bir başarı elde edemeyen korkaklar, işbirlikçiler Şara'nın bir güneş gibi doğan zaferini başka türlü anlayamıyor, yorumlayamıyorlar. Şara'nın devrimden sonra yaptığı uluslararası temasları bu satıcılık ve korkaklık ruh haliyle yorumlamaya çalışıyorlar.