Reisi'nin ölümü nelere yol açar

İran İslâm Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışışleri Bakanı, Tebriz Cuma İmamı ve Eyalet Valisi ile birlikte talihsiz bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dünyada yeterince belirsiz ve hareketli olan ortama bir bomba gibi düştü. Bu kadar önemli devlet şahsiyetinin aynı helikopterle, üstelik her türlü uçuş için riskli sayılabilecek hava koşullarında yolculuk yapmaları ilk anda bu kazayla ilgili dikkat çeken bir gariplik tabii. Aynı helikopterle aynı yolcu listesiyle bir gidişleri olmuş gerçi ve kaza dönüş yolunda gerçekleşmiş. Buna rağmen içinde ölüm olan bir olay geriye dönük bütün ihmal ve kusurları bir kasta, üstelik suikasta bağlayan bütün ihtimalleri akla daha fazla getiriyor. Nitekim olay duyulduğu andan itibaren insanların en fazla düşünüp tartıştıkları konu bu oluyor. Reisi ve yanındaki heyeti ölüme götüren bu olayın bir kaza olamayacağı yönündeki yorumlara bakıldığında tezlerini destekleyecek bütün veriler var. İran'da bu tarz bir yolculuk, devlet ricali için bile son derece rutin, belki işlerin birçoğunun doğuya atfedilen tevekkül anlayışıyla oluruna bırakılarak kotarıldığının bir resmini de veriyor. 1979 üretimi ve muhtemelen düzenli bakımları düzgün yapılmayan bir helikopterle ülkenin en önemli isimlerini sisli, dağlık ve zor bir coğrafyada, üstelik gece vakti bir yerden bir yere taşımayı göze alan yaklaşım kasıttan, hem de suikasıttan bağımsız düşünülemiyor.Suikast ihtimaline kesin gözle bakıldığı andan itibaren gözler tabii ki olağan şüpheliye çevrilecektir. İsrail'in bu suikastın ardında olduğuna da bu mantıkla kesin gözüyle bakılacaktır. İsrail yıllardır her fırsatta İran'a karşı açıkça düşmanlık sergilemekten hatta bu düşmanlığı açık bir saldırganlıkla da göstermekten geri durmuyor. En son 1 Nisan tarihinde Şam Büyükelçiliği'ni de bombalamış ve üst düzey bazı generallerini katletmişti. Şimdi de böyle bir suikasta girişmekten onu alıkoyacak en azından bir kasıt-niyet eksikliği yoktur. 7 EKİM'DE HEZİMETE UĞRAYAN İSRAİL OLAĞAN ŞÜPHELİ MİAncak bu suikastta olağan şüpheli olarak İsrail üzerinde durmanın özelikle bugünlerde inandırıcılıktan uzak şöyle bir yanı var. İsrail'in meşhur istihbarat gücü MOSSAD efsanesi 7 Ekim itibariyle çökmüş durumdadır. Kassam Tugayları sadece MOSSAD'ın değil, İsrail silahlı güçlerinin genel olarak operasyon kabiliyeti hakkında şimdiye kadar üretilmiş bütün hikâyeleri yerle bir etti. İsrail gücü ve kabiliyetleri konusunda bu efsaneler çökünce ortada sadece beceriksizlik, korkaklık ve istihbarat acizliği kalmış oldu. 7 Ekim'den beri MOSSAD ve İsrail Silahlı güçleri bütün dünyanın maskarası haline gelmiş durumda. Tek üstün tarafları sahip oldukları öldürücü kaba bombalama güçleri. Bu güç bile, kara savaşında Gazze'deki Kassam Tugayları karşısında her gün rezil rüsva olacak şekilde hezimete uğruyor. Böyle bir ortamda Reisi'nin helikopterini İran hava sahasında suikastla düşürmüş olmak İsrail efsanesine bir hayat öpücüğü bahşetmek gibi bir şeydir. İsrail'in böyle bir operasyon kapasitesi var mıdır Tabii ki ihtimali tamamen dışlamadan böyle bir söylentinin ne anlama gelebileceğini söylemekle yetinelim.Reisi, İran'ın önemli siyasilerinden biri, kuşkusuz. Öyle olmasa Cumhurbaşkanı seçilmezdi. Ama sadece Cumhurbaşkanı olması dolayısıyla değil, hem geçmişte Devrim'e yapmış olduğu katkılar dolayısıyla hem de gelecekte İran siyasi dengeleri içinde kendisinden beklenen roller bakımından. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney'in halefi gözüyle bakılıyordu kendisine. Bundan dolayı bir suikast