DEAŞ İsrail'i kurtarabilir mi

Gazze'de işlediği soykırım ve bilumum insanlık suçlarıyla bütün dünyanın gözünde tam bir tükeniş yaşıyor İsrail. Barbarca vahşetine Hamas'ın 7 Ekim saldırılarını bahane olarak ileri sürmesi sadece kendisini ikna ediyordur. Çoluk çocuk, yaşlı, sivil, kadın, gazeteci, sağlık personeli, din adamından 50 bine yaklaşan insanı en vahşi şekilde katletmesini hiçbir Hamas canavarlaştırması haklı gösteremiyor. Diğer yandan altı aydır devam etmekte olan bu vahşetiyle şimdiye kadar Holokost edebiyatı üzerinden inşa ettiği varoluşsal mazeret zemininin tamamı tükenmiş durumda. Üstüne üstlük, Gazze'ye yönelik vahşi saldırılarını sürdürdükçe Hamas'ın meşruiyetini ve haklılığını beslemekte, Hamas'a ve onun üzerinden İslam'a yönelik dünya çapında bir sempatinin gelişmesini sağlamaktadır. Aslında sadece Hamas'a yönelik değil, şimdiye kadar hem İsrail'e hem de ABD ve Avrupa'nın bütün Ortadoğu'da kurmaya çalıştıkları söylem düzeninin en önemli malzemesi olan İslam ve terörizm, İslam ve şiddet özdeşliğini de tüketti yaşanan süreç. 7 Ekim'den bu yana İslam'ın değil, İsrail ve Batılıların şiddeti, terörizmi, vahşeti ve medeni barbarlığı daha fazla dikkat çekmekte, daha fazla hikâye içeriği doldurmaktadır. Bilakis tam bir eşkıya hükümdarlığı ve terörizmi bizzat Hamas'ın alabildiğine haklı ve sempatik görülen direnişi karşısında çırılçıplak ayan beyan oldu. DEAŞ'çıların stüdyo çekimleriyle dünyaya sevris ettiği üç beş bin cinayetin bizzat ABD'nin ve Avrupa'nın kendi adına veya İsrail adına Irak'ta, Afganistan'da, Suriye'de barbarca katlettiği milyonlarca Müslüman kanını nasıl gözden kaçırıyor olduğu herkes tarafından daha fazla anlaşılmış oldu. Batı emperyalizmine bahane oluşturan İslamcı terörizm masallarının kendi hedef kitlelerinde bile hiçbir geçerliliği ve inanılırlığının kalmadığı bir yerdeyiz. Aslında Gazze'de İsrail soykırımcılığı ve ABD sınırsız desteği karşısında çöken sadece İslamcı terörizm anlatısı değil, aynı zamanda üç yüz yıldır bu emperyalist ideolojiye küresel bir zemin hazırlayan oryantalist anlatıların da tükendiği bir noktaya geldik.Tam bu noktada geçtiğimiz hafta Moskova'nın önemli eğlence merkezlerinden biri olan Crocus City'de gerçekleşen vahşi terör saldırısının sahneye giriş şekli oldukça tuhaf kaçmış oldu. Bir süre önce ABD'nin istihbaratını almış olduğunu duyurmuş olduğu bu saldırıyı DEAŞ'ın üstlenmiş olması aslında kimin neyi ne için yaptığı konusunda hiçbir soruya yer bırakmayan bütün verileri sağlıyor. Elbette DEAŞ üzerinden tükenmiş "İslamcı terörizm" sermayesine açık bir müracaat var. Tuhaflık şu ki, DEAŞ'ı artık bilmeyen, tanımayan mı kalmış Tamamen deşifre olmuş ilişkileri ve kimliğiyle bu kartın öne sürülmesiyle kimin neye ikna edilmesi hedefleniyor olabilir Hani Suriye'ye halkının katili olan Esed'i uluslararası bir koalisyonun açtığı yoldan giren ABD, burada bir anda hedef değiştirip hiç hesapta olmayan DEAŞ diye bir terör örgütüyle mücadelenin daha öncelikli olduğuna karar vermişti ya O gün bugün bir türlü halledemedi DEAŞ'ı ama onun sayesinde Suriye'ye yerleşti. Hesap çok açıktı aslında. Esed'in gitmesi ve yerine Suriye halkının yönetimi ele geçirmesi İsrail açısından bir güvenlik riski oluşturuyordu. DEAŞ da ABD de Esed yerine Esed'in mağduru Suriye halkıyla savaşma konusunda tam bir koordinasyon içinde çalıştılar. Suriye'de DEAŞ'ın varlığı bir fazlalık oluşturmaya başlayınca ABD DEAŞ'ın Horasan koluna ait mensuplarını bizzat kendi uçaklarıyla Afganistan'a taşıdı. Orada DEAŞ'a biçilen rol elbette ABD'nin asıl düşmanı olan Taliban'a karşı savaşmak olacaktı. DEAŞ mensupları halen Afganistan'da terör faaliyetleri yoluyla oluşmuş istikrar ve güvenlik ortamını yok etmek için fırsat kolluyor. Ama burada Taliban onlar için zannettiklerinden daha çetin bir ceviz.DEAŞ-ABD ilişkisine dair